30 Aralık 2009 Çarşamba

Can Çekiyor...


Fenerin Euro 2016 isyanına kulak kabartıp kendi düşlerime kulaç attım. Gözlerimi kapattım ve o büyük gün aklıma geldi. Avustralyalı spiker stivırt kuntakinte: "Velkam in İstanbul. İnönü stadyum is bosporus..." diye devam ederken kız kulesinden geriye doğru zoom out yapan kamera. Kız kulesi, boğaz, cami, saat kulesi derken sahada Brezilya-İspanya. Al sana tanıtım al sana imaj. Ama nedense İstanbuldaki iki stad iki uç noktada ve iki dağ başında. Bunun yanı sıra Galatasaraya aslantepedeki kıyaklar ve Beşiktaşın önüne konan taşlar. Ahh Fener yönetimi gibi bir yönetimimiz olaydı ve biraz olsun sesimiz çıkaydı...

25 Aralık 2009 Cuma

Beşiktaşlıya İki Cihanda Rahat Yok...

Kongre artık Beşiktaş için oldu Kongren. İnsanlar kongrenin ismini bile ağzına alamaz oldu. Türkiye trübünlerinin en demokratik taraftarları olarak övüneduralım, iş icraata gelince ortalıkta kaos kol geziyor. İnsanların görüşlerine bu kadar dem vurduğu bir ortamda da üçkağıt eksik olmuyor.


Genel çoğunluğun görüşünün bastırıldığı bir kurumdan bahsediyoruz. Bir grup apaçi, tüm iyi niyetli, saf Beşiktaşlıları susturmuş durumda. Seçim uğruna bu kadar çirkinleşebilen bir iktidarın, şimdide ortalıkta dolaşan listelerine tanıklık ediyoruz. İş öyle bir boyuta gelmiş ki, ebediyetine kavuşmuşlardan bile menfaat çıkarma hesapları yapılmakta. 2742 No'lu kongre üyesi rahmetli Orhan Yüceer'in oğlu Ahmet Yüceer, oy kullanabilmek için aidatını yatırmaya gidiyor. Ancak bir bakıyor ki kendisininle birlikte babasının da aidatları esrarengiz kimseler tarafından ödenmiş. Ben böyle bir durumla karşılaşsam nasıl bir tepki verirdim bilemiyorum ama Orhan Baba'nın kemiklerinin sızladığı kesin. Benim de ciğerim yanıyor. Sevdamız gözler önünde eriyor, eritiliyor...

19 Aralık 2009 Cumartesi

Bağlanmayacaksın...

...Çok sahiplenmeden,
Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi....
Can Yücel böyle yazıyor sevgilerin hayal kırıklıklarına dönüşmesini engellemek için. Acımamak, acıtmamak için. Dün akşam çokça acıttın bizi sen Zapo. O golü attığın için değil. Ne mutlu ki işini yerine getirmişsin. Ancak ne gerek vardı bizleri kırmana. Hani sen kaydın ya yedek kulübene doğru. Aklıma ne geldi biliyor musun ? Hani şampiyon olduk ya geçen sene senle birlikte. Ve şampiyonluk gecesi düzenlemiştik dillere destan bir şekilde. İşte o gün senin adın yankılandığında stadda sahaya koşarak çıkmıştın. Takımda o ana kadar kimsenin göstermediği reaksiyonu sende görmüştük. Zaten formanın arkasındaki ismin bile bizlere başka bir aidiyet duygusu yaşatıyordu ya. Zago'yu hatırlatıyordun bize çok sık. Neyse... İşte sahada da o gün aynı bu gol sevincindeki gibi kayıyordun, göklerde ki kartal gibi. Bu adam da belki o an kazıtmıştır formanın arkasına adını, kim bilir... Ben senden daha marur bir duruş bekliyordum orda. Bir İlhan Mansız gibi olamasan da, en azından daha ağır olabilirdin kanımca. Acıttın çokça beni. O adamı düşünemiyorum bile. Belki de sevincinle elinde Beşiktaş formanı tutan adamın futbola olan inancı yıkılmıştır. Masumluğun ve sevginin yalan olduğunu, belki de üzerinde ki armadan korkusu olmasa o formanı çöpe bile atmayı düşünmüştür biliyor musun. Büyük ihtimalle de eve gider gitmez ilk işi formanı kullanılmayanların arasına koymak olmuştur. Ve yıllar sonra tozlanmış o formayı gördüğünde şampiyonluk gecesiyle değil, dün gece ki sevincinle hatırlayacaktır seni kim bilir... Bak ben bile sana hitaben yazıyorum bu yazıyı. Bilinçaltımdaki samimiyetin ve sıcaklığına aldanmışlığımdanmıdır nedir?
Algılarımızdaki Zapoyu yıktın sen dün. Ama belki de şiirin devam eden mısralarında bize ilerisi için daha çok olgunluklar kazandıracak duygular kazandırdın. Teşekkür ederiz

...Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni, senin o'nu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın...

11 Aralık 2009 Cuma

Bir Tuhaf Kaleci

Kalecilerden devam. Ne Rüştü, ne Sinan Bolat. Bu sefer konuğum bu iki kaleciden de daha çok ilgimi çeken bir isim: Jeremie Janot...


Saint Etien kulübünün 1.76'lık kalecisi. Yanlış yazmadım. Bu kalecinin boyu Bir metre Yetmiş altı santim! Kel kafası ve kısa boyuyla Barthez'i andırsada kaleci maharetleriyle onun çok çok uzağında bir isim. Öyleki her hafta takip ettiğim Fransa liginde istisnasız her hafta yediği hatalı bir gol var. Ancak o taraftarların gözunde efsane. Aynı bizim Paskal gibi. Lakabı Örümcek adam. Öyle ya maça örümcek adam kostümüyle çıkabilecek kadar deli bir adam bu. Aynı bizim Deli ibrahim. Birde çok hırslı. Yediği bir golde koşup direğe uçan tekme atmıştı.
Ciddi olarak Fransız medyasının bu adama karşı tavrını merak ediyorum. Eminim ki her St. Etienne muhabbetinde onu yerden yere vuruyorlardır. Düşünüyorum da bu adam Türkiye'de oynasaydı daha çıktığı ilk maçın sonunu getirmesini beklemeden devre arasında sözleşmesi feshedilirdi. Enke kadar bile olamazdı yani. Ama Fransanın en ateşli taraftarının gönlünü kazanmış bir kere. Benim de kalbimdesin Janot. SENİ SATANI BİZDE SATARIZ!

Janot'un giydiği birbirinden ilginç formalar:

10 Aralık 2009 Perşembe

Aradaki Fark \ 3

Kaleci bir takımı VEZİR DE eder:


REZİL DE!

Beşiktaş Türkiyedir!

Uzaklarındaysanız hasretini iliklerinizde hissedersiniz. Yakınındaysanız bol bol keder... Ne bayramdır, ne de matem. Hüznünde ona sarılmak istersiniz, kış gününde içinizi ısıtan atkıdır. Tıpkı bir alamette koşa koşa sarıldığımız al sancak gibi...

Ülkenin iç meselesinden eksik kalır tarafı yoktur camianın. En kötü gününde bol bol malzeme verir medyaya... Meclis toplantılarına benzer olağan genel kurulları. İşler sarpa sarınca çareyi yurt dışı seyahatlerinde bulur başkanımız. Aynı başbakan gibi... Enflasyonla birlikte çıkar bilet fiyatları. Ülkenin en pahalı biletlerine sahiptir vefakar taraftarı. Tıpkı en pahalı benzini kullanan fakir halkım gibi... Hep bir avrupa hayali taşır. Yurt içinde eser gürler. Ama müzakere sürecinde yollar tıkanır. Sonra bir doping arar durur. Tıpkı Ali Babacan gibi.. Bol bol özelleştirmeyede başvurulur. İsim hakları, fulya blokları bir bir kırdırılır. Telekom, Ptt, Tekel gibi... Muhafazakar teknik direktöründen(Ertuğrul Sağlam), reformcu teknik direktörüne (Mustafa Denizli), herkes nasibini alır iç ve dış mihraklardan. Bölücü ele başlarıda vardır Beşiktaşımın. Diktatör rejimiyle tribünlerine adamlarını sokar, masum ve safkan taraftarları dövdürür... İçiyle,dışıyla,kaos ortamıyla Beşiktaş ne kadar da benzerlik gösteriyor ülkemin karakteristiğiyle. Bu yüzdendir ki Ay-Yıldızı dalgalandıran ender kulüplerdendir belki de...

9 Aralık 2009 Çarşamba

Neden Elendik...

Bjk-Manu
15 Tabata
17 Ekrem Dağ
21 Serdar Özkan
11 Mert Nobre
23 Filip Holosko

Cska-Bjk
14 Rodrigo Tello
17 Ekrem Dağ
8 Nihat Kahveci
11 Mert Nobre
23 Filip Holosko

Wolf.-Bjk
14 Rodrigo Tello
17 Ekrem Dağ
8 Nihat Kahveci
13 Bobo

Bjk-Wolfs.
15 Tabata
17 Ekrem Dağ
21 Serdar Özkan
13 Bobo

Manu-Bjk
14 Rodrigo Tello
17 Ekrem Dağ
13 Bobo

Bjk-Cska
14 Rodrigo Tello
13 Bobo
17 Ekrem Dağ

6 Şampiyonlar ligi maçında Beşiktaş'ın hücum hattında en çok görev alan oyuncu Ekrem. İki maç üst üste aynı çıkmayan kadrolar. Ekrem'e bel bağlayan Beşiktaş hücumunun avrupa klasının çok uzağında oluşu. Buna karşın rakiplerimizin sürekli aynı kadrolarla sahaya çıkıp üst düzey performansları ve aynı düzeydeki oyuncuları. Hayatımda ilk kez tanıklık ettiğim sağ bekin adam markajı yapması(İ.Kaş maç boyu 11 numaralı orta eleman oyuncusu Mamaev'i kovaladı durdu). Bu uygulama sonucu maç boyu sağ kanadın felç olması. Takımda bir tek sprinter oyuncunun bulunmaması. Takımın en etkili elemanı İbrahim Üzülmez olması. Hücum presi namına bişey yapılmayıp rakibin elini kolunu sallaya sallaya yarı alanımıza yerleşmesi. İnançsızlık. Özgüven eksikliği... İşte bir çırpıda Şampiyonlar liginden eleniş nedenlerimiz. Zorlasak daha neler çıkar.

6 Aralık 2009 Pazar

Ben Bu Senaryoyu Bir Yerden Hatırlıyorum...

Çok güzel oldu pek güzel oldu. Aynı geçen senenin kopyası. Fener kaybetti, Gs berabere, Bursa kaybetti. Şimdilik Kayserinin tavşan atletliği bizim için çok iyi oldu. Dos santos-Kazım derken şimdide Önderle oynayan Fenerin iç dinamitleri onların önlerindeki en büyük engel ve çok büyük bir engel. Galatasarayın gol yeme alışkanlığı onların çok büyük dezavantajı. İki hafta sonra İnönüde ağırlayacağımız Bursanın kaybetmesi futbolcuların inançlarında ve motivasyonlarında düşüş yaşamalarına neden olur... 9 haftadır kaybetmiyoruz haftaya Manisa maçı. Rüzgar arkamızdan esiyor. SALDIR BEŞİKTAŞIM OOLEY!

Benzerlik


--------------------------------------------------------------------------------



İki resim arasındaki benzerlik sadece formadan mı ibaret acaba?


* Araştırmalarım devam edecek :)

5 Aralık 2009 Cumartesi

Harikalar Diyarının Son Sahnesi

Futbol heyecandır. Futbol coşkudur. Gol olduğunda sevinçle haykırmaktır sevincini. Masumca sevmektir bir rengi hatasıyla sevabıyla. Maç saatini beklerken ellerde oluşan titremedir... İlk kez takımımın maçını mesleğin inceliklerini öğrenmeye çalıştığım Fanatik gastesinde izledim. Bunun cenabetliğimidir bilinmez 8 hafta sonra puan kaybettik ya neyse... Küçüklüğümde hayalini kurduğum top işinin içinde sayılırdım artık. Tüm hadiselerin içindesiniz, tvde gördüğünüz insanlarla aynı atmosferi paylaşıyorsunuz falan filan. Ama topun çekirdeğine yaklaştıkça heyecanın öldüğüne tanıklık ettim. Kısık gözlerle ve umursamaz bakışlarla maç izlemek bana göre değil sanki. Önde monitör ve klavye, karşıda Beşiktaş. Allahtan gol olmadı da onun coşkusunu içime atmak zorunda kalmadım. Coşkuyu doya doya yaşamadıktan sonra ne anlamı kaldı ki futbolun. Ben değilmiydim siyah beyazın uğruna soğuk kış günlerinde ankaraların yolunu tutan. Okuldaki harçlığımı denkleştiremezken maç bileti kovalayan. İşin içi profesyonellik girince o masumiyet ve çocuksu duygular kayboluyormuş malesef, bunu gördüm çevremdeki kurt gastecilerden. Futbolu mesleği olarak görmeyi hayal edenlere duyurulur. Dışarıda kalmak ve fedakarca sevmek her zaman daha güzelmiş bu oyunu. İleride belki yadırgamam geçer ancak senelerdir tutkuyla izlediğim Beşiktaşımı kısık gözlerle izlemeye alışmak zaman alıcak gibi gözüküyor...


Ne güzeldi lan geride kalan 8 hafta. Sanki bir rüyaydı. Sanki Alice'in harikalar Diyarındaydık. Uzak diyarlardan gelen bir takım bu rüyayı sona erdirdi. Yokluklar ve sıkıntılar içinde boğuşan bir takım. Oysa ki rekor kıracaktık daha... Değişik ideoloji ve siyasetlerin konuşulduğu da bir maçtı. Uzaktan bakıldığında bir tarafta sırtında Mehmetçik Vakfı olan bir takım, diğer tarafta ülkenin iç huzurunu kaçırmaya çalışan bir örgüte ev sahipliği yapan bir coğrafyanın takımı. Ama herşey beyinde beliren bazı imgeler gibi gerçekleşmiyor mevzu Beşiktaş taraftarı olunca. Maç öncesi iki takımı çağırmışlar çiçekler vermişler falan. Bunların yapılmasının gereksiz buluyordum geçen günlerde. Ancak maç sonu D.Bakırlıların hep bir ağızdan Beşiktaş diye bağırmasını gördüğümde gururlandım ve ne kadar doğru bir davranış sergilendiğini kavramış bulundum. Çünkü Beşiktaş sevgisinin bir türlü aşılanamadığı bir coğrafyadır Doğu bölgesi. Onların ağzından Beşiktaş'ı duymak mutlu etti beni.


Alışkanlıklar kolay değiştirilemez şeylerdir. Değiştiğinde de bir dönem büyük sıkıntılar doğurur beraberinde. Rejim değişimleri, Hükümet değişimleri, Yer yurt değişimleri falan filan. Biz Beşiktaşlılar olarak ise bu kadar iyi defans yapan bir takımımız olduğuna şaşırıyoruz uzun zamandır ve bu oyun formatına alışmaya çalışıyoruz. Öyle ya maça KARTAL GOL GOL GOL diye başlayan bir taraftarız biz. Tezahürat formlarınıda değiştirmek gerekicek uzun vadede. KARTAL ÇIK ÇIK ÇIK veya METİN-ALİ-FEYYAZ KOYSUN yerine İBO-MATEO-SİVOK TUTSUN gibilerinden bazı değişikler. Hal bu ya bu kadar kısır bir takıma da alışık değildik. Tigana dönemi hariç sürekli önde yetenekli ayakların olduğu ancak orta sahanın gerisinin topu iki kere sektiremeyecek kapasitede oyunculardan kurulu takımlar izledik yıllardır. Kasımpaşadan bile az gol atan bir Beşiktaş nasıl olur anlamış değilim. Geçen senenin en golcü takımının bu değişimi şaşılıcak şey. Tello'nun ve Nihat'ın formsuzluğu, Nobre'nin kazmalığı, Holosko'nun ve Delgado'nun yokluğu takımın hücum alışkanlıklarını sekteğe uğratmışa benziyor. Bunların düzelmesini bekleyeceğiz mevlaya sığınıp. Yoksa işimi zor...


Hafta içi yukarıdaki fotoraftaki oyuncuların kahramanı olduğu bir haber dikkatimi çekmişti. Bu dört oyuncunun pas çalışmasında tam 33 pas yaparak takımı geride bıraktığı bla bla bir haberdi. 3 Haftadır dikkatimi çeken takımın topa hakim olma durumunun kaynağı buymuş demekki. Sürekli orta alanda ve 3. bölgede kısa paslarla hücum yapmak (Barcelona style) Mustafa Denizlinin ciddi ciddi çalıştırdığı birşeymiş demek. Fener maçında Oley Oleyler arasında atılan 3. gol, dünkü maçta Bobo'nun altıpastan kaçırdığı gol öncesi 30 a yakın pasla gerçekleştirilen organize atak ve 90 dakika boyunca topa sahip olmak, Old trafford'da oyunun bir bölümüne hükmetmek. Mustafa Denizli benden alkışı haketti. Göze hoş gelen futbolu oynat sonuç benim açımdan önemli değil. Umarım golcülere de özel çalışmalar yaptırırsın hafta içi. Sevgiler, Saygılar...

29 Kasım 2009 Pazar

Avrupa Şampiyonu Yunanistan. Namağlup Beşiktaş !

''Futbol basit bir oyundur. Zor olan futbolu basit oynamaktır.'' J.Cruyff


Ligde 8 maçtır yenilmeyen, Old Trafford'dan zaferle ayrılan bir takım. Ben bu kadar üst üste galibiyetleri plastationda bile yapamazken, bu adamlar seviyesi world class maçlarda üst üste galibiyetler alıyorlar. Haliyle herkesin dibi düşüyor Beşiktaş'ın bu sonuçlarına. Peki Beşiktaş nasıl başardı bu işi. Şuan Türkiye liglerinde Cruyff'un sözünü uygulamaya çalışan tek takım olmasıyla. Beşiktaş, diğer takımların aksine hücumcular ve defansçılar diye ikiye ayrılmıyor. Örneğin Galatasaray gol için Arda, Baros, Keita, Kewell'ın ayağına bakarken, oyunun savunma yükünü diğer elemanlara bırakmış durumda. Gs'ye paralel Fenerinde bir Alex'i ya da Emre'si sahada olmayınca o maç sıkıntı içinde geçiyor. Beşiktaş'a baktığızda tamamen takım halinde gidip gelmesi ve her maç farklı oyuncuların görev alması farkı ortaya çıkarıyor. Mesela Avurpa'da Tello, ligde Tabata görev alıyor. Ayrıca Nihat 3 maçtır oynamazken bugün 11'de başlıyor. Buna keza Toraman'ın yokluğu defansı etkilemiyor. Şimdi diyeceksiniz ki ilk 6 haftada bu oyuncu sirkülasyonu sebebiyle biz değilmiydik Mustafa Denizliyi yerden yere vuran. Ne değişti şimdi? Değişimin nedeni takımın stratejisinin artık belirlenmesidir ve her oyuncunun bunun bilincinde oynamasıdır. Bu takım artık defansif bir takımdır! Oyunu önce tutacak ondan sonra ani hücumlarla araya bir gol sıkıştırıp sonra bu skoru koruyacak. Tıpkı 2004 senesi Yunanistan'ı gibi. İlk haftalarda sistem karmaşasında olan takım, bakıldığında göze daha hoş gelen hücum futbolunu oynuyordu ancak bir Gs derbisinde olduğu gibi sirkulase ettiği bir maçı 3-0 kaybedebiliyordu. Mustafa Denizli'nin hücum futbolunu bir kenara bırakıp yetenekli savunmacılarıyla takımın önceliğini defansa vermesiyle bir bir galibiyetler gelmeye başladı. Ayrıca 11'deki yüzlerin her maç değişmeside her futbolcunun olaya asılmasını sağladı.

Bu noktada Holosko'nun sakatlığı Beşiktaşımız için çok kötü oldu. Tipik kontratak takımına dönüşen bu takımda Holosko diğer oyuncularımıza göre fark yaratır. Sağda Holosko, solda Nihat ile bu sistem ileride 1-0 ların sonunu getirir. Mesela bugün son dakikalardaki Sivas defansına karşı bir Holosko'nun varlığı skorun 3'e 4'e gitmesini sağlayabilirdi. Bobo'nun da araya sarkma özelliği olması, saydığımız diğer ikilinin de iyileşip form tutmasıyla birleşirse önümüzdeki aylarda öldürücü bir hücum hattına kavuşacağız gibi gözüküyor. O zamana kadar 1-0'lara devam...

26 Kasım 2009 Perşembe

Bunlar Yedekse Bizimkiler Ne?

Foster, Neville, Wes Brown, Anderson, Ji-Sung Park, Vidic, Obertan, Partice Evra, Michael Owen, Michael Carrick’tan oluşan Manchester United’ı; İsmail, İbrahim Kaş, Uğur İnceman, Erhan Güven, Batuhan Karadeniz’den kurulu yedek oyuncularımızla Old Trafford’da mağlup etmeyi başardık.

ekşibeşiktaş...

Zafer 19.03!



resmin büyük hali için üzerine tık tık tık...

Her Yerinizi Öpmek İstiyorum!

Bir spikere bu sözü söyletecek kadar özverili oynadı bugün kartallar. Old Trafford'da 23 avrupa maçında bileği bükülmeyen şeytanları çaresiz bıraktılar. Takım savunmasını muhteşem uyguluyoruz. İbrahim Kaş'ından Toramanına herkes canının son damlasına kadar mücadele etti. Ve takımın tek sıkımlık hücum gücünü korumasını bildiler. Tıpkı Trabzon, tıpkı Eskişehir,tıpkı Ankaragücü maçlarında olduğu gibi.


Kızıyorum bir yandan da. 2 hafta öncesine kadar saç baş yolduranların bugünkü performanslarını gördüğümde daha da vahlanıyorum o günlere. Şimdi de boyunlarına sarılasım geliyor. Ama yediremiyorum kendime çünkü sizlere çok sövdüm. Aslına bakarsanız şimdi Tecrübeli eldivenin yapması gereken Sivas maçında çağrılmadan tribüne gitmektir. Ufak çocuklar gibi küstüm affetmemleri oynamak daha da çıkmazlara saracaktır ilişkilerimizi. Çünkü şimdi ne kadar övgüyü hakediyorsa o zamanda bir o kadar da yerilmeyi hakediyordu. İki tarafta haklıdır ve ortamı yumuşatmak 'Büyüklere' düşer...

25 Kasım 2009 Çarşamba

Bu Gece Burada!


Futbol'un beşiği İngiltere'nin en köklü kulübü. Dünya üzerindeki değişik coğrafyalarda milyonlarca taraftarı olan, bugüne kadar efsaneleştirdiği oyuncularla herkes tarafından hayran olunulan... Onlarla hazırlık maçı yapmak için bile çok değişik standartlara sahip olmalısınız. Bu gece Rüyalar Tiyatrosundayız. En tatlı rüyalarla uyandığımız günün şafağında. Sergen diye uyandığımız güne Bobo diye vedalaşmanın umudunu paylaşıyoruz ütopyalarımızda. Bayramı bizim için 6 gün önceye alan Kartallarımıza sonsuz başarılar diliyorum. Kazanırsanız Kurban oluruz size. Eğer başaramazsanız da başımızı dik tutacak mücadeleyi göstermeniz yeter.

İÇ SES: OLD TRAFFORD'DA BEŞİKTAŞ'IN KANAT SESLERİ VAAAR!


20 Kasım 2009 Cuma

Eziklik Psikolojisi

Rusya'nın sıcak su hayali misali Evrensel bir kulüp olma hayaliyle yaşayan kanaryalar, her fırsatta ruh hallerini belli ediyorlar. Kibirle yoğrulmuş bünyelerinde bir damla nezaket bulunmayan bu insanlar, aynı zamanda futbolumuzun içine bol bol nifak tohumu ekiyorlar. Gelişim çağları Beşiktaş hezimetlerine denk gelen bu kanarya nesli, Beşiktaş kelimesinin B sine bile katlanamazken aynı zamanda Beşiktaşın artık kendilerine rakip olamayacağı gibi birbirleriyle çelişen davranış örnekleri sergileyebiliyorlar. Oysaki BÜYÜK olmak kupa büyüklüğü değildir sadece Rahmetli islam Çupi'nin zikrettiği gibi. Büyüklük tevazu, nezaket, zariflik gibi kelimelerle eşleşir. Bu nezaket maç öncesi seromonide rakibinin elini sıkmak değildir sadece. Nezaket "Kamil" davranışlar sergilemektir "kazım" değil. Büyüklük Hakkı Yetendir, Lefterdir, Seba'dır. Fenerbahçe büyüklüğü öyle bir büyüklüktür ki: rakibinin amblemine bile tahammül edemez. Örneğin 10 yaşında çocukların zeka seviyesine inerek iki amblemi aynı boyutta yan yana koyamaz. Böbürlenme fener senden büyük fotoşop var
http://fenerbahce.org/fb2008/detay.asp?ContentID=17706

(İki amblemin boyutlarına dikkat. Burası Resmi site!)

11 Kasım 2009 Çarşamba

Yazacak Birşey Yok

Beşiktaş 5 maç üst üste kazanıyormuş. Kalesini gole kapatmış. Zirveye doğru tırmanıyormuş. Sor bana memnunmuyum, tabikide hayır. Evde internetin bana yaptığı kahpeliktende kaynaklanarak uzun süredir takip edemiyorum blogları. Bugün baktım kimse yazacak birşey bulamamış olacakki aynı şeylerin üzerinden geçilip durulmuş. Hakan deniliyor bu maçta geçen hafta da İsmail'di sahnede. Ama bu süre zarfında yazılacak hiçbirşeyin olmadığına kanaat getirdim. 6 defans yapan, üst üste 3 pas yapamayan bir takım hakkında nelerden bahsedilebilir ki. Cumartesi Akatlarda başlamıştı yolculuğum. İşte orada Beşiktaş'a dağir birşeylere rastledım. Giydiği formanın önemini kavramış sporcular oraya giden bir avuç taraftara kendilerini beğendirmek için(birazda onları uzun süre yalnız bıraktığımızdan mütevellit sitemkar...) tüm yeteneklerini sergiliyorlardı. Barış çubuğunu da onlar uzatıyorlardı, sevinçlerini taraftarla paylaşarak. Sıcaktı işte çokta samimi. Bu pazar Efes maçı var. Bu maçta tribünleri tıka basa doldurmalıyız. Bu sene bir umut ışığı doğdu bize. Yönetim çomak sokmadığı müddetçe bu takım bütün Beşiktaşlıları heyecanlandıracaktır.

5 Kasım 2009 Perşembe

Futbolun Kitabı > Mustafa Denizli'nin Kumarı

Hafta içi-hafta sonu. Şifreli-şifresiz yüzlerce maç konuk oluyor oturma odamıza. Ortalama zeka seviyesine sahip her insan bu kadar maç izlese avrupalıların disiplinlerini ve sistem uygulamaları hakkında fikir sahibi olur. Bunun haricinde hangi oyuncu tipinin nerede başarılı olabileceği hakkında daha topa dokunmadan o adamın fiziğine bakıp fikir üretebilirler. Kameralarımızı İnönü'ye çevirdiğimizde bu kesinlik duygusu yerini olasılıklara bırakıyor birden. Çünkü Dolmabahçe semalarında geçmiş deneyimlerinde Ali Güneş'ten forvet, Lazetiç'ten libero yaratmaya çalışan bir teknik adam boy gösteriyor. İnanın artık "Beşiktaş Maçları" ve "Futbol Maçları" diye iki kavram oluştu hayatımda. Ulan benim biraz önce izlediğim şey buna hiç benzemiyordu diyorum, aklım şaşıyor. Çünkü algımda kalıplaşmış bazı oyuncu tipleri var ve Beşiktaş takımı bu kalıpları yıkıp geçiyor..



FUTBOLUN KİTABI (KALECİ): Güven duygusunun eş anlamlısıdır. Zeki ve çevik olmasının yanı sıra tecrübeli olanı makbuldür.
BEŞİKTAŞ= RÜŞTÜ-HAKAN: Zatların yüzünü görmemle bünyeye endişe hakim oluyor. Yaşlı olanı her geçen gün dahada vahim hatalar yaparken, genç olanı henüz durumun vehametini kavrayamamış durumda.
------------------------------------------------------------------------------------
FUTBOLUN KİTABI (BEK): Kısa boylularına gözüm aşina. 90 dakika boyunca ileri geri koşup iyi ortalar kesmeleri gerekir. Arada defans arkasına sarkıp kaleciylede münasebetleri olanı iyisidir. Bileklerine hakim olmalarının yanı sıra uzaktan da şut atmaları gerekir.
BEŞİKTAŞ= İ.KAŞ-İ.ÜZÜLMEZ: İspanya'nın mikro takımlarından Getafe'de iki maç üst üste 11'e giremeyen İbrahim, 5 kuruş kazandırmadan gittiği La Liga'dan 1 Milyon Euro'ya kiralanmıştır. Libero patentli Kaş'ın bekte hangi vasıfla oynatıldığı tarafımca anlaşılamamaktadır. Hızlı koşamamakta, bunun yanı sıra attığı 5pasın 3'ü rakibe isabet etmektedir. Elin yabancısı bile anlamış olacak ki İngiliz ve Alman spikerler Kaş'ın topçudan çok mankene benzediğini dillendirmişler. İbrahim Üzülmez'i anlatmaya gerek var mı bilmem. 9 yıldır önümüzda bi ileri bi geri koşuyor. Mücadelesine saygım sonsuz ancak teknik olarak futbolun kitabına ön söz bile olamayacak kapasitede. Allah'tan İsmail geçen uzaktan şut çekti de İnönü'de sol kanattan bir şut izlemedim diyerek gözüm açık gitmeyecğim öteki dünyaya. Allah razı olsun İsmail.
------------------------------------------------------------------------------------
FUTBOLUN KİTABI (ÖN LİBERO): Soğukkanlı ve teknik. Bileklerini raket gibi kullanan bu oyuncular saniyede oyunun yönünü çevirebilirler.Bknz: Xavi&Iniesta&Gerrard
BEŞİKTAŞ=EKREM Denizli'nin bu tercihinin nedenide kendisiyle mezara girecek ve sır dlarak kalacak. Galatasaray,Manchester,Cska ve Wolfsburg gibi istim üstü takımlara karşı ön liberoda görevlendirilen Ekrem, bu maçların hiçbirisinde vasatı geçemedi. Pas dağıtmasından vazgeçtim ayağına top bile değmedi
------------------------------------------------------------------------------------
FUTBOLUN KİTABI (SOL KANAT): Çizgileri sonuna kadar zorlar. Bekler gibi hızlı olmaları gerekir. Bek ileri çıktığında onların yerini dldurmakla mükelleftir. Bu sebeptendir genç ve kondiyonu iyi olanı makbuldür.
BEŞİKTAŞ= YUSUF&BOBO: İnce bacakları ve kırılgan yapısıyla Yusuf kondisyon ve mücedele anlamında sıfır. Bunun yanında pası da sevmediğinden o soldayken forvet elemanı o taraftan yeterince beslenemiyor. Durarak oynaması ve aldığı her topu sindire sindire kullanması takımın da hızını aşağılara çekiyor. Manchester maçında ingiliz spiker onun için yorgun savaşçı demiş!
Bobo'nun tek özelliği bitirici vuruşlurı ve bunu yapması için kaleye yakın oynaması gerek. Ama Denizli ondan bir Holosko yaratma çabasında. Kütlesinin büyük bölümünü kapsayan kalçaları ve bir brezilyalıdan çok uzak olan bilekleri onu da sol kanat için idealin dışında tutuyor. Ama mustafa Denizli onu sürekli o bölgeye hapsediyor.

Şimdi bu yazı için harcadığım zamanla birçok faydalı iş yapabilirdim. Yazdım ne olcak sanki haftaya yine Bobo sol açık oynamayacak mı? Oynayacak. Ve bu yazınının akıllarda güncellendiği her maçta milyonlarca taraftarın ömründen bu yazıyı yazmak için harcadığım zaman kadar eksi hanesine işlenecek. Allah sabır versin bizlere...

4 Kasım 2009 Çarşamba

İki Resim Arasındaki Fark! (2)



Olayları Futbola İndirgeyememek...

...Türk futbolunun gelişemesinin ana nedenidir. Gelişmeleri futbol mantığının uzağında fikir ve söylemlerle açıklama çabası, futbolumuzun 2000 yılından bu yana patinaj çekip bir arpa boyu yol almamasına sebep. 2000 senesi Beşiktaşın Şampiyonlar ligi serüvenini bir hatırlayalım isterseniz. 3 deplasman maçında yenilen 15 gol! (Milan 4-1, Barcelona 5-0, Leeds 6-0) Başkan Serdar Bilgili. İstifa sebebi tribünlerden gelen küfür.


Arada geçen senelerde yaşanan acı UEFA Kupası tecrübeleri; 5 takımın katıldığı ve ilk 3 takımın tur atladığı grupları bir türlü aşamamıştık! Sonrası mı? Bundan önceki Şampiyonlar ligi maceramızda kırılması güç bir rekora imza atmıştık. Anfield'da o gece mücadele etmeye bile korkanlar, ertesi gün gazetelerin ilk sayfalarında çocuklarına-torunlarına açıklayamaya utanacakları bir şekilde boy göstereceklerdi.


Dün... Devler ligindeki 4. maçı geride bıraktık. Kendi sahamızda yediğimiz 3 golden daha acısı elde kalan 1 puandı. Kim ne derse desin Real-Milan, Barça-İnter gibi grupladın bulunduğu bir ortamda içinde bulunduğumuz grup aşılması o kadar da zor değildi. Ve bu 1 puan nereden bakarsanız bakın hezimettir.


Şimdi geriye dönüp baktığımızda 10 senede konuştuklarımızın hiç değişmediğini görüyoruz. Çamurda pedal çeviriyoruz, düştüğümüzde ise üstümüz kirlendi diye ağlaşıyoruz. Ama her sezon bünyeye Dejavu etkisi yaratan bu sisteme YEEEETEEEER diye karşı çıkamıyoruz. Nacizane haykırışlarımız sadece baştaki rolünü uygulayan aktriste. Tıpkı şimdikinden daha yakışıklı ve karizmatik Jöne yaptığımız gibi. Herkes karanlık kötü adamın gidip selefi beyaz atlı prensin tek başına olayı kotarmasını bekliyor. Biri çıkıpta ulan bu işi biz başından beri yanlış yapıyoruz, bir başkanla bu işler yürümez. Şu işi avrupalılar gibi sistemleştirelim demiyor. Futbola gereken değeri vermiyoruz malesef. Tekniği ve taktiğiyle gelecek adına stratejiler-sistemler üretmek yerine ahbap-çavuş ilişkisiyle yapılan transferlere milyon dolarlar yatırıyoruz.
Olayı izleyenleri ele aldığımızda malesef yine avrupanın çok uzağında olduğumuzu görüyoruz. Oyunun oynanış temaşasından çok, doğasında bulunan rekabetle oluşan kavga ortamından hoşlanıyoruz. Daha top sahaya düşmemiş, ısınma hareketlerini yaparken birbirimize girebiliyoruz mesela. Dünyada ilk! Ya da yurdun tam orta yerinde banka hortumlama tekniğiyle takım hortumluyoruz. İçinde bolca katakulli ve siyaset ekerekten. Siyaset demişken. Halkların kardeşliği diye haykıran bir zümre, takımını yenen 2 gole ligden çekmeyle tehdit edebiliyor mesela. İçine nifak tohumları serperekten. İşte ülke insanını futbola bakış açısı bu işte. Sözcük anlamı spor,rekabet ve görsel güzellikle eş anlamlı futbola. Sizce de tesadüf müdür kaderimiz haline gelen bu sonuçlar ? Artık kahroluyor muyum eskisi gibi bu duruma? Hayır! Ne zaman ki çarşambaya daha çok önem vereceğiz perşembeden. Ne zaman ki sportif ögelerine daha çok önem vereceğiz ve sistemleşeceğiz. İşte o zaman üzüleceğim avrupada kaybedilen bir maça. Tez zamanda üzülmem dileklerimle...

2 Kasım 2009 Pazartesi

Sen Yoksan...

...Bir yanım eksik. Olay mahalinin ortasından, anlatılanların kıyısından. İki hoş sohbete bir sıcak söze hasret. Tarihim-günüm karıştı, saat kavramım hepten şaştı. Bu soğukta içimi bir sen ısıtıyordun. Sende bana yüz çevirdinya alacağın olsun. Şimdi dönmüşsün geri. Beni affet diyorsun. Sabahlara kadar sana refakat edip, dertlerine derman olacağım diyorsun. Yüzümü astığımda dudaklarımdaki buse, duygularımda gözlerimdeki yaş olmaya talipmişsin. Tekrardan hoşgeldin dünyama. Sen yoksan herşey biraz eksikti zaten:
İNTERNET !

25 Ekim 2009 Pazar

Temizlik!

26.04.2009 Eskişehir Deplasmanı


24.10.2009 Eskişehir Deplasmanı



Yorumsuz !

Yazık !

Neden insanlar güzel olan birşeyi yıkmayı severler. Eskişehir tribünleri+şehri herkes tarafından sempatiyle karşılanan, insanının güzelliğiyle dillerde dolanan çağdaş bir kent olarak anılır her yerde. Dün de güzel başlamıştı aslında. Maç öncesi ışıkların kapanmasıyla yapılan telefon şovu sonrasında yapılan kareografi ve arjantin vari es-es bandosu. İçimden geçirdim sonra ulan bu Eskişehir'in kutu gibi bi stadı olsa ne deli olurdu gibilerinden.


Maç bittiğinde televizyonu kapattım ve gelişmelerden haberim olmamıştı. Sonrasında internetten olayları gördüğümde şok oldum. Öncelikle Beşiktaş alt yapısında yetişmiş, burada 3 sene oynamış Bülent Kocabeyin riyakar tavırlarıyla gaflet ve ihanet içerisinde Beşiktaş formasını yere atması. Maç sonu eski arkadaşı Serdar'dan aldığı formayla kendi taraftarlarını selamlamaya gitmiş. Bunun üzerine Eskişehirliler at at! diye tempo tutmuşlar ve Bülent formayı yere atmış. Bu çekememezliğin nedeni nedir. O Beşiktaşlılar değilmidir sizin bilmemkaç yıl sonra hayallerinizi gerçekleştiren (Sergen, Rıza Çalımbay, Batuhan). Galatasaray mı sandınız bizi. Ne bekliyordunuz ki takımımınızdan bu maç öncesi. Kuyruğuna basılmış kedi gibi zırlamanız bu beklentileriniz sonucu oluştuysa yazık ki ne yazık...

ANTİ BİZANS

Bundan daha önemlisi Beşiktaş takım otobüsünün Eskişehirli taraftarlar tarafından taşlanması. Anti Bizans adı altında Beşiktaş'a saldırılarda bulunmuşlar. Anadolu takımlarının İstanbul takımlara karşı kurguladıkları bir projedir Anti Bizans! Bir başka deyişle İstanbul takımlarına karşı saha içinde yaşadıkları ezikliği, saha dışında öfke ve şiddet ile dışa vurma ve kendini tatmin etme durumu. Bazı anadolulular bilmez belki. Hatırlatayım. Beşiktaş İnönü Stadı; Osmanlı'nın yönetildiği sarayın hemen yanındadır. Bu yakınlıktan mütevellit kulübün tarihinde Paşa yöneticiler ve saray gençlerinden oluşan sporcular varlık göstermişlerdir. Saray gençlerinin antremanlara o dönemler İstanbul'da pek rastlanmayan arabalarla gittiklerinden dolayı Beşiktaş'ın lakabı 'arabacılar' a çıkmıştır bir dönem. Ayrıca Gazi Mustafa Kemal Paşa, validesi Zübeyde hanıma Akaretlerde Beşiktaş idman sahasına nazır bir daire tutmuştur. Annesini ziyarete geldiğinde o bahçede spor faaliyetlerini sürdüren gençleri kıvançla izleyip kulüp varlığının sürdürmesi için manevi desteğini göstermişlerdir Beşiktaş'a. Beşiktaş tarihinde ne fransızlarla ittifak edilmiştir, ne de işgal döneminde İşgal Kuvvetleriyle kupalar düzenlenmiştir. Semtimiz Osmanlıdır. Semtimiz Atatürk'ün ebediyetgahıdır. Semtimiz BEŞİKTAŞ'TIR. Başkalarıyla karıştırmayın...

YAZIK

24 Ekim 2009 Cumartesi

Kerem'in Aslı'yı Beklediği Gibi...

...Bekledik o golü. Dağların arasından Ekrem'in yüreği dayanamadı daha fazla bu hasrete. Güle oynaya bıraktı topu ağlara. Top sevdiği ağlara, taraftar hakettiği sevince, Beşiktaş özlediği gole... Sevenleri kavuşturdu Ekrem. Allah'da onu bağışlasın sevdiğine.


Maç öncesi bahsettiğim gibi; nasıl olursa olsun alınmalıydı bu 3 puan. Eskişehir'in zorlu atmosferine, takımın omurgasının saha dışında olmasına, M.Denizli'nin yanlış oyuncu değişikliklerine, Nobre'nin ve Nihat'ın 'metazorik' vuruşlarına rağmen alınmalıydı bu galibiyet. Trabzon'un önümüzdeki Kayseriyi yenmesinin ardından, bir başka önümüzdeki takım olan Eskişehirspor maçı dahada önem kazanmıştı. Bu engelide kayıpsız geçerek maç fazlasyıla 5.liğe kurulduk. Üzerinde çok fazla durulmaması gereken bir maç aslında. Yenmemiz gerekiyordu yendik ! Şimdi çok zorlu 3 hafta bizleri bekliyor. Sırasıyla Ankaragücü-Trabzonspor-fener maçları öncesinde iş kazasına uğramamak önemliydi. Şimdi önümüzü daha iyi görebiliyoruz...

ENSTANTANE: (Güliver)

23 Ekim 2009 Cuma

Deplasman !

Geçen sezonun 29. Haftasında koca Yusuf'un sihirli ayaklarıyla alınan galibiyetle geçilmişti Eskişehir deplasmanı. Oyuncuların sahaya çıktığı andan; hakemin son düdüğüne kadar buram buram size deplasmanda olduğunuzu hissettiren bu şehirde, tv başından bile olsa Beşiktaşımızı izlemek çok zevkli. Her iki tarafında önemli eksikleri var. Gönül isterdi ki iki takımında tam kadroyla çıkacağı kaliteli bir maç olsun. Ancak fener-g.saray maçının olduğu haftada fotoğraftaki gibi birlik olmuş bir Beşiktaş buradan 3 puanı her ne şekilde olursa olsun alıp yoluna devam etmek zorunda. Yusuf'un da oynayabileceği haberi geldi doktorlardan. Belki yine yapar bize bi kıyak...

22 Ekim 2009 Perşembe

Şimdi Onlar Düşünsün

Maçtan önce 1 puan alacağımızı söyleseler sevinirdik heralde. Ama an itibariyle galibiyeti kaçıran taraf olduğumuzdan mütevellit buruk bir tebessüm hakim yüzlerimizde. Kendi sahasındaki son 6 maçında 15 gol atmış Wolfsburg'a karşı tüm otoriteler Kartalın hiç şansının olmadığından bahsediyordu. Hatta iddaa 1 avans vermişti Beşiktaş'a. İşte bu haleti ruhiye içerisinde taraftarda fark yemeyelimde ne olursa olsun düşüncelerindeydi. Ancak Sürprizler haftasında Beşiktaş zafere çok yakındı ki maçtan önce de bahsettiğim inanç konusunda yine sıkıntılarımızın bulunması nedeniyle, 10 kişi kalmış rakibe karşı önde basmaktan çekindik ve 2 puanı kendi ellerimizle gurbet ellere gömdük...


Mustafa Denizli'de şampiyonlar ligindeki ilk puanıyla tanıştı bu akşam. Maçtan önce Wolfsburg galibiyetinden emin bir şekilde Beşiktaş'ın 0 çekmesi üzerine ağız yoran fenerlilere hoş bir sürpriz oldu bu ilk puan. Ama bu daha başlangıç. Bundan sonraki ilk maç Wolfsburgla İnönü'de. Grafite'den yoksun sahaya çıkacak kurtlar karşısından Kartalımızın galip gelmesi kuvvetle muhtemel. Son Şampiyonlar ligi serüveninde İnönü performansını ortaya koyduğumuzda buradan alınacak galibiyetle puanını 4 e çıkaracak Beşiktaş, 4 puanla ikinciliğe oturur. Sonrası ise ilerleyen zamanlarda değişen takım performanslarına göre şekil kazanır.


Tekrardan maça dönecek olursak; en başta Beşiktaşı ayakta tutan en önemli özelliği göbekteki adamların performansları. Geldiği günden beri üstüne koyarak oynayan Ferrari, Rooney-Dzeko demeden rakip forvetleri sindiriyor. Onun yanında Sivok mücadeleci yapısıyla Ferrariyle çok iyi bir uyum sağladı. Mustafa Denizli Fink'i silip attı derken bu maçta formayı ona verdi. Fink, Ernst ikilisi beklenen performansı gösteremesede özellikle Ernst ayağa oynama düşüncesi, sakinliği ve tecrübesiyle takıma soluk getirmeyi başardı. Takımın tek kamburu sağ kanattaydı. M.Denizli İ.Kaş'tan sağ bek olmayacağını bir türlü anlamıyor. İlk yarıda Wolfsburgun bu kanadı abluka altına alması ve oradan sayısız orta atması bu kararın yanlışlığını gözler önüne serdi. İleride Bobo eski günlerine dönüş sinyalleri verdi. Sol kanatta oynatılmasına rağmen top sakladı, araya sarktı, boş alanlar yarattı. Tello'nun maç eksikliğine rağmen top tekniğiyle oyunda kalması, Nihatın da çalışkan ve istekli oyunu Beşiktaş'ın ikinci yarıda daha diri gözükmesine neden oldu. Ama bu kadarının da yetmediğini ve önümüzdei 3 maçta bu oyunun üzerine çıkmamız gerektiğini gözardı edemeyiz. Beşiktaşımız bu gece Wolfsburg ve CSKA'ya yalnız değilsiniz mesajını gönderdi. Rakipleriyle yapacağı maçlarda Veh'inde çekindiği taraftar gücünü arkasına alacak olan Beşiktaş için avrupa mesaisi asıl şimdi başlıyor...

21 Ekim 2009 Çarşamba

Gökdeniz'den Beşiktaş'a !

Bir Türk, uzay takımı denilen Barcelona'yı bilmem kaç yüz maç sonra Nou Camp'ta yıkan golü atıyor. Çok değil 3 sene önce Trabzonda oynayan Gökdeniz (Bizim Trabzonda!)


İnsanın beyni neye kodlanırsa o yöne götürür bedeni. Yazıktır ki Türk insanının beyni 'yapamam'ı bol kodlardan oluşuyor. Bu sebeptendir Mancester'a 10 dakika daha dayanamıyor, CSKA gibi sıradan bir takıma diş geçiremiyoruz. Bugün bir çok Türk , 'Türkiye' şampiyonunun, Alman şampiyonuna direnemeyeceğini hatta fark yemememizin başarı olacağından bahsediyor. İşte takımımızın en çok ihtiyaç duyduğu umut ışığı 'uzaydan' belirdi dün. O ışığın, kartalımızın gurbetteki yolunu aydınlatması dileklerimle...

19 Ekim 2009 Pazartesi

Sonu Hüsran Olsada...


...çiçeklerim dökülür her mevsim, sonra yeniden açar.
ümidimin boynu bükülür sonra deniz, bin defa coşar...

17 Ekim 2009 Cumartesi

Bir Parmak Bal

Birbirinden zorlu maçların ardından Ankaraspor tatiliyle bedavadan gelen 3 puan. Ardından düşme potasının gediklisi Denizlispor karşısında alınan 1-0'lık galibiyet. Şimdide ayağı çukurda bir başka takım olan Kasımpaşaya karşı tek farklı galibiyet. 'Seri başladı' başlıkları altında umut tacirliği yapılıyor. Ancak Wolfsburg-Eses maçlarının arefesinde ben o kadar umutlu olamıyorum. Belki 2-1 değilde, Serdarla Uğur o kadar cömert olmasaydı bende bin beşyüz fit yukardan konuşurdum ama skorda tek farklı olunca uçasım gelmiyor o kadar(Skorcu taraftar oluverdim birden). Ancak mutlu olduğum noktalar olmadımı. Hemde birden fazla oldu. Nihat Kahveci'nin takımın önderliğine soyunması ve attığı müthiş gol, bunun yanında İbrahim Toraman'ı yeniden Siyah-Beyaz'la görmek.İnanın maçın stresinden,hakemin ibneliğine kadar herşeyi unutturdu.

Nihat,Toraman,Ernst,Sivok,Ferrari,Ekrem. İşte yıllardır özlemini kurduğumuz mücadeleci hırslı Beşiktaş.


Tribünde kendi içinde çok önemli bir mücadeleye çıkıyordu.Fırtınalı günlerin ardından İnönü'de barış müzakereleride başladı. Ben açıkçası 'Takıma Yöneliyoruz' açıklamasının ardında forzaya sırt çevirenlerden 90 dakika protesto bekliyordum. Yapılması gerekende buydu. Çünkü Kasımpaşa'yı takım taraftarsızda geçebilirdi. Onlarda nereye yöneleceklerini şaşırmış olacaklar ki Kapalıdan yükselen iki tezahürata tav oldular. Kapalıda bu nezakete atılan her gol sonrası İstifa sesleriyle karşılık vererek muhalefetin ağzına bir parmak bal çaldılar.


Kendi içinde fırtınalar yaşayan birisi daha vardı sahada. Maçın hakemi hüseyin göçek. İkinci yarıda, Kasımpaşa gole giderken avantaj kullanmayıp Toramana sarı kart göstermek gerekçesiyle oyunu kestiğinde bütün Kasımpaşalılar etrafına çevrildi. Akıl almayacak itirazlarda bulundular. Normal şartlarda bu şiddetteki itiraza en az bir sarı kart çıkması lazımdı. Göçekte hata yaptığını anladı ki itirazlara sessiz kaldı. Etki tepki kuramını çiğnedi. O pozisyondan sonrada aklı hep orada kaldı. Cenkle omuz omuza giden Ferrari, rakibini itti. Penaltı doğru ancak o pozisyonda Ferrari kaleye Cenk'ten daha yakın olduğundan mutlak gol şansı yok. Artı arkadan müdahalede yok. Ama her ne hikmetse hakem kırmızı formasından kırmızı kartını çıkarıyordu. Eğer aklı o pozisyonda kalmadıysa, üzerindeki kırmızı formadanda etkilenmediyse o kararın akla yatkın hiçbir izahı olamaz. Kimbilir belkide memleketi Eskişehirdir.

16 Ekim 2009 Cuma

Geriye Dönük Değişim

Beşiktaş Başkanlık koltuğuna nihayet bir aday çıktı. Sayın Hikmet Çetin'in bu görev için kaygılarını giderememesi üzerine, Yıldırım Demirören'in eski asbaşkanı Murat Aksu göreve talip oldu. Kulübün önde gelenlerinden icabet aldığını belirten Murat Aksu böylece kamuoyu nezninde güvenoyu kazandı.



Ancak ilk konuşmasında projelerini sunduğunda hayal kırıklığına uğradım. Çünkü proje demek ileriye dönük, gelecekte artı değerler katacak düşünsel ve eylemsel yatırımlardır. Baktığımız zaman sayın Aksu'nun projeleri tamamiyle mevcut yönetimin kirli çamaşırlarını ortaya sermek hedefi güdülmüş, tabiri caizse acar muhabir işleri. Hitap yeteneği ve kendine güveniyle beğenimi kazanan Aksu ne yazık ki projeleriyle beni tatmin edemedi. Umarım önümüzdeki süreçte Geleceğe dönük projelerini bizlerle paylaşır Aksu...

İşte ilk vaadleri

* Alanlarında üst düzey tecrübe ve birikime sahip güçlü bir yönetim kurulu oluşturulacak. Oy kaygısıyla pazarlık yapılmayacak.

* Kulüpte idari ve sportif yeniden yapılanma hareketi hayata geçecek. Dünyanın büyük kulüplerinin standartlarında, alanında en iyi profesyonellerin görev alacağı kurumsallaşmış bir yapı kurulacak.

* Beşiktaş’ta bozulan kongre üyesi profili iyileştirilecek. Oyunu ranta çevirmeye çalışanların önü kesilecek.


* Şeffaflık ve mali disiplin yol haritasındaki en önemli kilometre taşı olacak. İlk iş, mevcut yönetimin bütün ısrarlara rağmen yapamadığı uluslararası bağımsız mali denetim firmalarına kulüp bilançoları denetletilecek ve bu kalıcı hale getirilecek. Çıkan raporlar kamuoyu ile paylaşılacaktır.


* İzinlerini alırken şahsımın da büyük gayret gösterdiği Fulya Projesi’nin daha sonra ortaya çıkan ek katlar ve kira sözleşmeleriyle ilgili kayıpların peşine düşülecek.



* ’Eski yönetimlerinin kazandırdığı araziler olmasa bugün halimiz ne olur’ diye sormak gerek. Rakiplerimiz arazilerine, arazi katarken, Beşiktaş’a bir metrekare dahi yeni arazi kazandıramamış bir yönetimle karşı karşıyayız.

*
Beşiktaş altyapıya, özüne dönecek. Sözde değil, özde bir yapılanmayla altyapı hak ettiği yere gelecek. Barakalarda sıkıştırılan geleceğimiz hak ettiği ilgiyi görecektir.

14 Ekim 2009 Çarşamba

Nitekim...

Başkanlık koltuğunda bulunduğu 5 sene zarfında zilyon küfür yedi, yumurtalı saldırılara maruz kaldı, rakip takım taraftarların espri malzemesi oldu o hiç yılmadı. Baktı ki tepki büyüyor tribünlere adamlarını soktu 'Darbe' gerçekleştirdi. Başardıda 'Nitekim'!


Bu başarı öyküsü öyle kolay sonlanamazdı elbet. O hep direndi. Biz ne kadar protesto edip küfür kafir sövsekte.Kalın puntolarla başarısızlığının faturasını önüne sunsakta, o yine bildiği yoldan şaşmıyor. Hala temizlikten,kongreden bahsediyor. Ben artık vazgeçtim arkadaş. Sayın başkanın bu filmlere konu olacak direnişini ayakta alkışlıyorum. Senin gibisi bir daha gelmeyecek BÜYÜK BAŞKAN!

11 Ekim 2009 Pazar

Ey Beşiktaşlı !

Birinci Vazifen Beşiktaş Onurunu, Şerefini, Duruşunu ilelebet muhafaza ve müdafa etmektir. Asi Ruhunun ve Aykırı duruşunun yegane temeli budur. Bu temel senin en kıymetli hazinendir. Kötü gününde seni bu hazinenden mahrum etmek isteyecek DAHİLİ ve harici bedhahların olacaktır! Bir gün, Beşiktaş ve Tribününü müdafa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunduğun imkan ve şeraiti düşünmeyeceksin. Bu imkan ve şerait çok namüsait bir mahiyette tenazür edebilir. Bağımsızlığına ve onuruna kastedecek düşmanların seni can evinden vurabilir.

Cebren ve hile ile KAPALININ bütün köşeleri zaptedilmiş, takım elbiseli ajanlar arana sızdırılmış, kulüp içten içe baltalanmış olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, kulübün dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini,diğer tüm insani davranışlarından üstün görüp, üzerlerinde oturdukları tahta güvenerek yerine getirmiş olabilirler. Taraftar yönetim karşısında fakr-u zaruret içerisine düşmüş olabilir.

Ey Asi Kartallar! İşte; bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen Beşiktaşın geleceğini kurtarmak, babandan devraldığın bayrağı, çocuğuna kıvançla bırakmaktır. Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur !

30 Eylül 2009 Çarşamba

Bilinmezlik

Bundan 5 sene öncesinde bir şampiyonlar ligi deplasmanı olsaydı CSKA, Sergen ara pas atar, İlhan parçalar, Pancu rakip defansın arkasına sarkar gibi öngörüşlerde bulunabilir ve maç hakkında kesin görüşlere sahip olabilirdim. Ancak o kadronun 5 sene ileriki versiyonunda yazıktır ki herşey bir bilinmezlikten ibaret. Henüz kadroyu bile kafamızda şekillendiremezken kimin ne yapacağını kestirmek son derece güç. Ara pası atacak oyuncumuz Tabata, rakibi parçalayacak oyuncumuz Nobre, arkaya sarkacak oyuncumuz Holosko olduğundan düşüncelerimiz biraz bulanık oluyor. Baktığımızda CSKA ile Beşiktaş arasında hiçbir güç farkının olmadığını görüyoruz. Ancak avrupalı mantelitesi ve Türk futbol mantelitesi iddaanın CSKA'ya 1.45 Beşiktaş'a 4.50 oran vermesini sağlıyor. Aslında bu maçla ilgili en iyi öngörüye malzemecilerimiz sahip. Çünkü Beşiktaşlı topçuların bugün sağından kalkıp kalkmadığını bir tek onlar biliyor. Umarım topçularımız bugün gününde olurlar ve performanslarının doruk noktalarına çıkarlar. Moskova soğunda kartalımızın içimizi ısıtması dileğiyle.

19 Eylül 2009 Cumartesi

Arefe

Bir mübarek ramazan ayını daha nihayetlendiriyoruz. Bu ay vasıtasıyla Allah kullarının nefislerini sınarmış. Biz Beşiktaşlılar bu sınavı pekiyi alarak geçtik. Ramazan ayı boyunca oynanan 4 maçta 0 gol. Dile kolay. Ölüm orucu tutsan bu kadar olur. Pençesiz Kartal taraftarın nefsini iyice körertti bu dönemde.

'Beşiktaş mübarek takımdır,her kutsal gecede maçı olur' lafı da Kadir gecesi oynanan Manchester maçıyla tekrar kulaklarıma çalındı. Clube brugge maçı vardı vakti zamanında. Papa gelmişti İstanbul'a. O zamanda maç vardı. (Ne alakaysa)

Önümüz bayram. Yine mübarek bir arefe gecesi ibadetgahımız İnönü'de oynanacak bir kayseri maçı. Geçen sene şampiyonluk şarkılarının yüksek sesle söylenmeye başladığı maçtı kayseri maçı. Ramazanın son gününde ' HURMA' ile açacağız orucumuzu. O mağlum olaydan sonra recem memur ve süleyman hurmayla taraftar ilk kez kucaklaşacak! Tipik bir anadolu takımı maçından bir basamak daha atmosferi yüksek bir karşılaşma.

Ramazanın acısını bayramın ilk günü bir kavanoz şeker yiyen çocukların iştahıyla maça çıkacağını düşünüyorum Kara Kartalların. Öyle istekli öyle arzulu. Ve olmadığı kadar üretken olucaklar gol yollarında. Şeytanın bacağının kırılacağı maç bu maç ve bu maçtan sonra bambaşka bir Beşiktaş izleyeceğiz.