30 Aralık 2009 Çarşamba

Can Çekiyor...


Fenerin Euro 2016 isyanına kulak kabartıp kendi düşlerime kulaç attım. Gözlerimi kapattım ve o büyük gün aklıma geldi. Avustralyalı spiker stivırt kuntakinte: "Velkam in İstanbul. İnönü stadyum is bosporus..." diye devam ederken kız kulesinden geriye doğru zoom out yapan kamera. Kız kulesi, boğaz, cami, saat kulesi derken sahada Brezilya-İspanya. Al sana tanıtım al sana imaj. Ama nedense İstanbuldaki iki stad iki uç noktada ve iki dağ başında. Bunun yanı sıra Galatasaraya aslantepedeki kıyaklar ve Beşiktaşın önüne konan taşlar. Ahh Fener yönetimi gibi bir yönetimimiz olaydı ve biraz olsun sesimiz çıkaydı...

25 Aralık 2009 Cuma

Beşiktaşlıya İki Cihanda Rahat Yok...

Kongre artık Beşiktaş için oldu Kongren. İnsanlar kongrenin ismini bile ağzına alamaz oldu. Türkiye trübünlerinin en demokratik taraftarları olarak övüneduralım, iş icraata gelince ortalıkta kaos kol geziyor. İnsanların görüşlerine bu kadar dem vurduğu bir ortamda da üçkağıt eksik olmuyor.


Genel çoğunluğun görüşünün bastırıldığı bir kurumdan bahsediyoruz. Bir grup apaçi, tüm iyi niyetli, saf Beşiktaşlıları susturmuş durumda. Seçim uğruna bu kadar çirkinleşebilen bir iktidarın, şimdide ortalıkta dolaşan listelerine tanıklık ediyoruz. İş öyle bir boyuta gelmiş ki, ebediyetine kavuşmuşlardan bile menfaat çıkarma hesapları yapılmakta. 2742 No'lu kongre üyesi rahmetli Orhan Yüceer'in oğlu Ahmet Yüceer, oy kullanabilmek için aidatını yatırmaya gidiyor. Ancak bir bakıyor ki kendisininle birlikte babasının da aidatları esrarengiz kimseler tarafından ödenmiş. Ben böyle bir durumla karşılaşsam nasıl bir tepki verirdim bilemiyorum ama Orhan Baba'nın kemiklerinin sızladığı kesin. Benim de ciğerim yanıyor. Sevdamız gözler önünde eriyor, eritiliyor...

19 Aralık 2009 Cumartesi

Bağlanmayacaksın...

...Çok sahiplenmeden,
Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi....
Can Yücel böyle yazıyor sevgilerin hayal kırıklıklarına dönüşmesini engellemek için. Acımamak, acıtmamak için. Dün akşam çokça acıttın bizi sen Zapo. O golü attığın için değil. Ne mutlu ki işini yerine getirmişsin. Ancak ne gerek vardı bizleri kırmana. Hani sen kaydın ya yedek kulübene doğru. Aklıma ne geldi biliyor musun ? Hani şampiyon olduk ya geçen sene senle birlikte. Ve şampiyonluk gecesi düzenlemiştik dillere destan bir şekilde. İşte o gün senin adın yankılandığında stadda sahaya koşarak çıkmıştın. Takımda o ana kadar kimsenin göstermediği reaksiyonu sende görmüştük. Zaten formanın arkasındaki ismin bile bizlere başka bir aidiyet duygusu yaşatıyordu ya. Zago'yu hatırlatıyordun bize çok sık. Neyse... İşte sahada da o gün aynı bu gol sevincindeki gibi kayıyordun, göklerde ki kartal gibi. Bu adam da belki o an kazıtmıştır formanın arkasına adını, kim bilir... Ben senden daha marur bir duruş bekliyordum orda. Bir İlhan Mansız gibi olamasan da, en azından daha ağır olabilirdin kanımca. Acıttın çokça beni. O adamı düşünemiyorum bile. Belki de sevincinle elinde Beşiktaş formanı tutan adamın futbola olan inancı yıkılmıştır. Masumluğun ve sevginin yalan olduğunu, belki de üzerinde ki armadan korkusu olmasa o formanı çöpe bile atmayı düşünmüştür biliyor musun. Büyük ihtimalle de eve gider gitmez ilk işi formanı kullanılmayanların arasına koymak olmuştur. Ve yıllar sonra tozlanmış o formayı gördüğünde şampiyonluk gecesiyle değil, dün gece ki sevincinle hatırlayacaktır seni kim bilir... Bak ben bile sana hitaben yazıyorum bu yazıyı. Bilinçaltımdaki samimiyetin ve sıcaklığına aldanmışlığımdanmıdır nedir?
Algılarımızdaki Zapoyu yıktın sen dün. Ama belki de şiirin devam eden mısralarında bize ilerisi için daha çok olgunluklar kazandıracak duygular kazandırdın. Teşekkür ederiz

...Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni, senin o'nu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın...

11 Aralık 2009 Cuma

Bir Tuhaf Kaleci

Kalecilerden devam. Ne Rüştü, ne Sinan Bolat. Bu sefer konuğum bu iki kaleciden de daha çok ilgimi çeken bir isim: Jeremie Janot...


Saint Etien kulübünün 1.76'lık kalecisi. Yanlış yazmadım. Bu kalecinin boyu Bir metre Yetmiş altı santim! Kel kafası ve kısa boyuyla Barthez'i andırsada kaleci maharetleriyle onun çok çok uzağında bir isim. Öyleki her hafta takip ettiğim Fransa liginde istisnasız her hafta yediği hatalı bir gol var. Ancak o taraftarların gözunde efsane. Aynı bizim Paskal gibi. Lakabı Örümcek adam. Öyle ya maça örümcek adam kostümüyle çıkabilecek kadar deli bir adam bu. Aynı bizim Deli ibrahim. Birde çok hırslı. Yediği bir golde koşup direğe uçan tekme atmıştı.
Ciddi olarak Fransız medyasının bu adama karşı tavrını merak ediyorum. Eminim ki her St. Etienne muhabbetinde onu yerden yere vuruyorlardır. Düşünüyorum da bu adam Türkiye'de oynasaydı daha çıktığı ilk maçın sonunu getirmesini beklemeden devre arasında sözleşmesi feshedilirdi. Enke kadar bile olamazdı yani. Ama Fransanın en ateşli taraftarının gönlünü kazanmış bir kere. Benim de kalbimdesin Janot. SENİ SATANI BİZDE SATARIZ!

Janot'un giydiği birbirinden ilginç formalar:

10 Aralık 2009 Perşembe

Aradaki Fark \ 3

Kaleci bir takımı VEZİR DE eder:


REZİL DE!

Beşiktaş Türkiyedir!

Uzaklarındaysanız hasretini iliklerinizde hissedersiniz. Yakınındaysanız bol bol keder... Ne bayramdır, ne de matem. Hüznünde ona sarılmak istersiniz, kış gününde içinizi ısıtan atkıdır. Tıpkı bir alamette koşa koşa sarıldığımız al sancak gibi...

Ülkenin iç meselesinden eksik kalır tarafı yoktur camianın. En kötü gününde bol bol malzeme verir medyaya... Meclis toplantılarına benzer olağan genel kurulları. İşler sarpa sarınca çareyi yurt dışı seyahatlerinde bulur başkanımız. Aynı başbakan gibi... Enflasyonla birlikte çıkar bilet fiyatları. Ülkenin en pahalı biletlerine sahiptir vefakar taraftarı. Tıpkı en pahalı benzini kullanan fakir halkım gibi... Hep bir avrupa hayali taşır. Yurt içinde eser gürler. Ama müzakere sürecinde yollar tıkanır. Sonra bir doping arar durur. Tıpkı Ali Babacan gibi.. Bol bol özelleştirmeyede başvurulur. İsim hakları, fulya blokları bir bir kırdırılır. Telekom, Ptt, Tekel gibi... Muhafazakar teknik direktöründen(Ertuğrul Sağlam), reformcu teknik direktörüne (Mustafa Denizli), herkes nasibini alır iç ve dış mihraklardan. Bölücü ele başlarıda vardır Beşiktaşımın. Diktatör rejimiyle tribünlerine adamlarını sokar, masum ve safkan taraftarları dövdürür... İçiyle,dışıyla,kaos ortamıyla Beşiktaş ne kadar da benzerlik gösteriyor ülkemin karakteristiğiyle. Bu yüzdendir ki Ay-Yıldızı dalgalandıran ender kulüplerdendir belki de...

9 Aralık 2009 Çarşamba

Neden Elendik...

Bjk-Manu
15 Tabata
17 Ekrem Dağ
21 Serdar Özkan
11 Mert Nobre
23 Filip Holosko

Cska-Bjk
14 Rodrigo Tello
17 Ekrem Dağ
8 Nihat Kahveci
11 Mert Nobre
23 Filip Holosko

Wolf.-Bjk
14 Rodrigo Tello
17 Ekrem Dağ
8 Nihat Kahveci
13 Bobo

Bjk-Wolfs.
15 Tabata
17 Ekrem Dağ
21 Serdar Özkan
13 Bobo

Manu-Bjk
14 Rodrigo Tello
17 Ekrem Dağ
13 Bobo

Bjk-Cska
14 Rodrigo Tello
13 Bobo
17 Ekrem Dağ

6 Şampiyonlar ligi maçında Beşiktaş'ın hücum hattında en çok görev alan oyuncu Ekrem. İki maç üst üste aynı çıkmayan kadrolar. Ekrem'e bel bağlayan Beşiktaş hücumunun avrupa klasının çok uzağında oluşu. Buna karşın rakiplerimizin sürekli aynı kadrolarla sahaya çıkıp üst düzey performansları ve aynı düzeydeki oyuncuları. Hayatımda ilk kez tanıklık ettiğim sağ bekin adam markajı yapması(İ.Kaş maç boyu 11 numaralı orta eleman oyuncusu Mamaev'i kovaladı durdu). Bu uygulama sonucu maç boyu sağ kanadın felç olması. Takımda bir tek sprinter oyuncunun bulunmaması. Takımın en etkili elemanı İbrahim Üzülmez olması. Hücum presi namına bişey yapılmayıp rakibin elini kolunu sallaya sallaya yarı alanımıza yerleşmesi. İnançsızlık. Özgüven eksikliği... İşte bir çırpıda Şampiyonlar liginden eleniş nedenlerimiz. Zorlasak daha neler çıkar.

6 Aralık 2009 Pazar

Ben Bu Senaryoyu Bir Yerden Hatırlıyorum...

Çok güzel oldu pek güzel oldu. Aynı geçen senenin kopyası. Fener kaybetti, Gs berabere, Bursa kaybetti. Şimdilik Kayserinin tavşan atletliği bizim için çok iyi oldu. Dos santos-Kazım derken şimdide Önderle oynayan Fenerin iç dinamitleri onların önlerindeki en büyük engel ve çok büyük bir engel. Galatasarayın gol yeme alışkanlığı onların çok büyük dezavantajı. İki hafta sonra İnönüde ağırlayacağımız Bursanın kaybetmesi futbolcuların inançlarında ve motivasyonlarında düşüş yaşamalarına neden olur... 9 haftadır kaybetmiyoruz haftaya Manisa maçı. Rüzgar arkamızdan esiyor. SALDIR BEŞİKTAŞIM OOLEY!

Benzerlik


--------------------------------------------------------------------------------



İki resim arasındaki benzerlik sadece formadan mı ibaret acaba?


* Araştırmalarım devam edecek :)

5 Aralık 2009 Cumartesi

Harikalar Diyarının Son Sahnesi

Futbol heyecandır. Futbol coşkudur. Gol olduğunda sevinçle haykırmaktır sevincini. Masumca sevmektir bir rengi hatasıyla sevabıyla. Maç saatini beklerken ellerde oluşan titremedir... İlk kez takımımın maçını mesleğin inceliklerini öğrenmeye çalıştığım Fanatik gastesinde izledim. Bunun cenabetliğimidir bilinmez 8 hafta sonra puan kaybettik ya neyse... Küçüklüğümde hayalini kurduğum top işinin içinde sayılırdım artık. Tüm hadiselerin içindesiniz, tvde gördüğünüz insanlarla aynı atmosferi paylaşıyorsunuz falan filan. Ama topun çekirdeğine yaklaştıkça heyecanın öldüğüne tanıklık ettim. Kısık gözlerle ve umursamaz bakışlarla maç izlemek bana göre değil sanki. Önde monitör ve klavye, karşıda Beşiktaş. Allahtan gol olmadı da onun coşkusunu içime atmak zorunda kalmadım. Coşkuyu doya doya yaşamadıktan sonra ne anlamı kaldı ki futbolun. Ben değilmiydim siyah beyazın uğruna soğuk kış günlerinde ankaraların yolunu tutan. Okuldaki harçlığımı denkleştiremezken maç bileti kovalayan. İşin içi profesyonellik girince o masumiyet ve çocuksu duygular kayboluyormuş malesef, bunu gördüm çevremdeki kurt gastecilerden. Futbolu mesleği olarak görmeyi hayal edenlere duyurulur. Dışarıda kalmak ve fedakarca sevmek her zaman daha güzelmiş bu oyunu. İleride belki yadırgamam geçer ancak senelerdir tutkuyla izlediğim Beşiktaşımı kısık gözlerle izlemeye alışmak zaman alıcak gibi gözüküyor...


Ne güzeldi lan geride kalan 8 hafta. Sanki bir rüyaydı. Sanki Alice'in harikalar Diyarındaydık. Uzak diyarlardan gelen bir takım bu rüyayı sona erdirdi. Yokluklar ve sıkıntılar içinde boğuşan bir takım. Oysa ki rekor kıracaktık daha... Değişik ideoloji ve siyasetlerin konuşulduğu da bir maçtı. Uzaktan bakıldığında bir tarafta sırtında Mehmetçik Vakfı olan bir takım, diğer tarafta ülkenin iç huzurunu kaçırmaya çalışan bir örgüte ev sahipliği yapan bir coğrafyanın takımı. Ama herşey beyinde beliren bazı imgeler gibi gerçekleşmiyor mevzu Beşiktaş taraftarı olunca. Maç öncesi iki takımı çağırmışlar çiçekler vermişler falan. Bunların yapılmasının gereksiz buluyordum geçen günlerde. Ancak maç sonu D.Bakırlıların hep bir ağızdan Beşiktaş diye bağırmasını gördüğümde gururlandım ve ne kadar doğru bir davranış sergilendiğini kavramış bulundum. Çünkü Beşiktaş sevgisinin bir türlü aşılanamadığı bir coğrafyadır Doğu bölgesi. Onların ağzından Beşiktaş'ı duymak mutlu etti beni.


Alışkanlıklar kolay değiştirilemez şeylerdir. Değiştiğinde de bir dönem büyük sıkıntılar doğurur beraberinde. Rejim değişimleri, Hükümet değişimleri, Yer yurt değişimleri falan filan. Biz Beşiktaşlılar olarak ise bu kadar iyi defans yapan bir takımımız olduğuna şaşırıyoruz uzun zamandır ve bu oyun formatına alışmaya çalışıyoruz. Öyle ya maça KARTAL GOL GOL GOL diye başlayan bir taraftarız biz. Tezahürat formlarınıda değiştirmek gerekicek uzun vadede. KARTAL ÇIK ÇIK ÇIK veya METİN-ALİ-FEYYAZ KOYSUN yerine İBO-MATEO-SİVOK TUTSUN gibilerinden bazı değişikler. Hal bu ya bu kadar kısır bir takıma da alışık değildik. Tigana dönemi hariç sürekli önde yetenekli ayakların olduğu ancak orta sahanın gerisinin topu iki kere sektiremeyecek kapasitede oyunculardan kurulu takımlar izledik yıllardır. Kasımpaşadan bile az gol atan bir Beşiktaş nasıl olur anlamış değilim. Geçen senenin en golcü takımının bu değişimi şaşılıcak şey. Tello'nun ve Nihat'ın formsuzluğu, Nobre'nin kazmalığı, Holosko'nun ve Delgado'nun yokluğu takımın hücum alışkanlıklarını sekteğe uğratmışa benziyor. Bunların düzelmesini bekleyeceğiz mevlaya sığınıp. Yoksa işimi zor...


Hafta içi yukarıdaki fotoraftaki oyuncuların kahramanı olduğu bir haber dikkatimi çekmişti. Bu dört oyuncunun pas çalışmasında tam 33 pas yaparak takımı geride bıraktığı bla bla bir haberdi. 3 Haftadır dikkatimi çeken takımın topa hakim olma durumunun kaynağı buymuş demekki. Sürekli orta alanda ve 3. bölgede kısa paslarla hücum yapmak (Barcelona style) Mustafa Denizlinin ciddi ciddi çalıştırdığı birşeymiş demek. Fener maçında Oley Oleyler arasında atılan 3. gol, dünkü maçta Bobo'nun altıpastan kaçırdığı gol öncesi 30 a yakın pasla gerçekleştirilen organize atak ve 90 dakika boyunca topa sahip olmak, Old trafford'da oyunun bir bölümüne hükmetmek. Mustafa Denizli benden alkışı haketti. Göze hoş gelen futbolu oynat sonuç benim açımdan önemli değil. Umarım golcülere de özel çalışmalar yaptırırsın hafta içi. Sevgiler, Saygılar...