5 Aralık 2009 Cumartesi

Harikalar Diyarının Son Sahnesi

Futbol heyecandır. Futbol coşkudur. Gol olduğunda sevinçle haykırmaktır sevincini. Masumca sevmektir bir rengi hatasıyla sevabıyla. Maç saatini beklerken ellerde oluşan titremedir... İlk kez takımımın maçını mesleğin inceliklerini öğrenmeye çalıştığım Fanatik gastesinde izledim. Bunun cenabetliğimidir bilinmez 8 hafta sonra puan kaybettik ya neyse... Küçüklüğümde hayalini kurduğum top işinin içinde sayılırdım artık. Tüm hadiselerin içindesiniz, tvde gördüğünüz insanlarla aynı atmosferi paylaşıyorsunuz falan filan. Ama topun çekirdeğine yaklaştıkça heyecanın öldüğüne tanıklık ettim. Kısık gözlerle ve umursamaz bakışlarla maç izlemek bana göre değil sanki. Önde monitör ve klavye, karşıda Beşiktaş. Allahtan gol olmadı da onun coşkusunu içime atmak zorunda kalmadım. Coşkuyu doya doya yaşamadıktan sonra ne anlamı kaldı ki futbolun. Ben değilmiydim siyah beyazın uğruna soğuk kış günlerinde ankaraların yolunu tutan. Okuldaki harçlığımı denkleştiremezken maç bileti kovalayan. İşin içi profesyonellik girince o masumiyet ve çocuksu duygular kayboluyormuş malesef, bunu gördüm çevremdeki kurt gastecilerden. Futbolu mesleği olarak görmeyi hayal edenlere duyurulur. Dışarıda kalmak ve fedakarca sevmek her zaman daha güzelmiş bu oyunu. İleride belki yadırgamam geçer ancak senelerdir tutkuyla izlediğim Beşiktaşımı kısık gözlerle izlemeye alışmak zaman alıcak gibi gözüküyor...


Ne güzeldi lan geride kalan 8 hafta. Sanki bir rüyaydı. Sanki Alice'in harikalar Diyarındaydık. Uzak diyarlardan gelen bir takım bu rüyayı sona erdirdi. Yokluklar ve sıkıntılar içinde boğuşan bir takım. Oysa ki rekor kıracaktık daha... Değişik ideoloji ve siyasetlerin konuşulduğu da bir maçtı. Uzaktan bakıldığında bir tarafta sırtında Mehmetçik Vakfı olan bir takım, diğer tarafta ülkenin iç huzurunu kaçırmaya çalışan bir örgüte ev sahipliği yapan bir coğrafyanın takımı. Ama herşey beyinde beliren bazı imgeler gibi gerçekleşmiyor mevzu Beşiktaş taraftarı olunca. Maç öncesi iki takımı çağırmışlar çiçekler vermişler falan. Bunların yapılmasının gereksiz buluyordum geçen günlerde. Ancak maç sonu D.Bakırlıların hep bir ağızdan Beşiktaş diye bağırmasını gördüğümde gururlandım ve ne kadar doğru bir davranış sergilendiğini kavramış bulundum. Çünkü Beşiktaş sevgisinin bir türlü aşılanamadığı bir coğrafyadır Doğu bölgesi. Onların ağzından Beşiktaş'ı duymak mutlu etti beni.


Alışkanlıklar kolay değiştirilemez şeylerdir. Değiştiğinde de bir dönem büyük sıkıntılar doğurur beraberinde. Rejim değişimleri, Hükümet değişimleri, Yer yurt değişimleri falan filan. Biz Beşiktaşlılar olarak ise bu kadar iyi defans yapan bir takımımız olduğuna şaşırıyoruz uzun zamandır ve bu oyun formatına alışmaya çalışıyoruz. Öyle ya maça KARTAL GOL GOL GOL diye başlayan bir taraftarız biz. Tezahürat formlarınıda değiştirmek gerekicek uzun vadede. KARTAL ÇIK ÇIK ÇIK veya METİN-ALİ-FEYYAZ KOYSUN yerine İBO-MATEO-SİVOK TUTSUN gibilerinden bazı değişikler. Hal bu ya bu kadar kısır bir takıma da alışık değildik. Tigana dönemi hariç sürekli önde yetenekli ayakların olduğu ancak orta sahanın gerisinin topu iki kere sektiremeyecek kapasitede oyunculardan kurulu takımlar izledik yıllardır. Kasımpaşadan bile az gol atan bir Beşiktaş nasıl olur anlamış değilim. Geçen senenin en golcü takımının bu değişimi şaşılıcak şey. Tello'nun ve Nihat'ın formsuzluğu, Nobre'nin kazmalığı, Holosko'nun ve Delgado'nun yokluğu takımın hücum alışkanlıklarını sekteğe uğratmışa benziyor. Bunların düzelmesini bekleyeceğiz mevlaya sığınıp. Yoksa işimi zor...


Hafta içi yukarıdaki fotoraftaki oyuncuların kahramanı olduğu bir haber dikkatimi çekmişti. Bu dört oyuncunun pas çalışmasında tam 33 pas yaparak takımı geride bıraktığı bla bla bir haberdi. 3 Haftadır dikkatimi çeken takımın topa hakim olma durumunun kaynağı buymuş demekki. Sürekli orta alanda ve 3. bölgede kısa paslarla hücum yapmak (Barcelona style) Mustafa Denizlinin ciddi ciddi çalıştırdığı birşeymiş demek. Fener maçında Oley Oleyler arasında atılan 3. gol, dünkü maçta Bobo'nun altıpastan kaçırdığı gol öncesi 30 a yakın pasla gerçekleştirilen organize atak ve 90 dakika boyunca topa sahip olmak, Old trafford'da oyunun bir bölümüne hükmetmek. Mustafa Denizli benden alkışı haketti. Göze hoş gelen futbolu oynat sonuç benim açımdan önemli değil. Umarım golcülere de özel çalışmalar yaptırırsın hafta içi. Sevgiler, Saygılar...

Hiç yorum yok: