29 Kasım 2009 Pazar

Avrupa Şampiyonu Yunanistan. Namağlup Beşiktaş !

''Futbol basit bir oyundur. Zor olan futbolu basit oynamaktır.'' J.Cruyff


Ligde 8 maçtır yenilmeyen, Old Trafford'dan zaferle ayrılan bir takım. Ben bu kadar üst üste galibiyetleri plastationda bile yapamazken, bu adamlar seviyesi world class maçlarda üst üste galibiyetler alıyorlar. Haliyle herkesin dibi düşüyor Beşiktaş'ın bu sonuçlarına. Peki Beşiktaş nasıl başardı bu işi. Şuan Türkiye liglerinde Cruyff'un sözünü uygulamaya çalışan tek takım olmasıyla. Beşiktaş, diğer takımların aksine hücumcular ve defansçılar diye ikiye ayrılmıyor. Örneğin Galatasaray gol için Arda, Baros, Keita, Kewell'ın ayağına bakarken, oyunun savunma yükünü diğer elemanlara bırakmış durumda. Gs'ye paralel Fenerinde bir Alex'i ya da Emre'si sahada olmayınca o maç sıkıntı içinde geçiyor. Beşiktaş'a baktığızda tamamen takım halinde gidip gelmesi ve her maç farklı oyuncuların görev alması farkı ortaya çıkarıyor. Mesela Avurpa'da Tello, ligde Tabata görev alıyor. Ayrıca Nihat 3 maçtır oynamazken bugün 11'de başlıyor. Buna keza Toraman'ın yokluğu defansı etkilemiyor. Şimdi diyeceksiniz ki ilk 6 haftada bu oyuncu sirkülasyonu sebebiyle biz değilmiydik Mustafa Denizliyi yerden yere vuran. Ne değişti şimdi? Değişimin nedeni takımın stratejisinin artık belirlenmesidir ve her oyuncunun bunun bilincinde oynamasıdır. Bu takım artık defansif bir takımdır! Oyunu önce tutacak ondan sonra ani hücumlarla araya bir gol sıkıştırıp sonra bu skoru koruyacak. Tıpkı 2004 senesi Yunanistan'ı gibi. İlk haftalarda sistem karmaşasında olan takım, bakıldığında göze daha hoş gelen hücum futbolunu oynuyordu ancak bir Gs derbisinde olduğu gibi sirkulase ettiği bir maçı 3-0 kaybedebiliyordu. Mustafa Denizli'nin hücum futbolunu bir kenara bırakıp yetenekli savunmacılarıyla takımın önceliğini defansa vermesiyle bir bir galibiyetler gelmeye başladı. Ayrıca 11'deki yüzlerin her maç değişmeside her futbolcunun olaya asılmasını sağladı.

Bu noktada Holosko'nun sakatlığı Beşiktaşımız için çok kötü oldu. Tipik kontratak takımına dönüşen bu takımda Holosko diğer oyuncularımıza göre fark yaratır. Sağda Holosko, solda Nihat ile bu sistem ileride 1-0 ların sonunu getirir. Mesela bugün son dakikalardaki Sivas defansına karşı bir Holosko'nun varlığı skorun 3'e 4'e gitmesini sağlayabilirdi. Bobo'nun da araya sarkma özelliği olması, saydığımız diğer ikilinin de iyileşip form tutmasıyla birleşirse önümüzdeki aylarda öldürücü bir hücum hattına kavuşacağız gibi gözüküyor. O zamana kadar 1-0'lara devam...

26 Kasım 2009 Perşembe

Bunlar Yedekse Bizimkiler Ne?

Foster, Neville, Wes Brown, Anderson, Ji-Sung Park, Vidic, Obertan, Partice Evra, Michael Owen, Michael Carrick’tan oluşan Manchester United’ı; İsmail, İbrahim Kaş, Uğur İnceman, Erhan Güven, Batuhan Karadeniz’den kurulu yedek oyuncularımızla Old Trafford’da mağlup etmeyi başardık.

ekşibeşiktaş...

Zafer 19.03!



resmin büyük hali için üzerine tık tık tık...

Her Yerinizi Öpmek İstiyorum!

Bir spikere bu sözü söyletecek kadar özverili oynadı bugün kartallar. Old Trafford'da 23 avrupa maçında bileği bükülmeyen şeytanları çaresiz bıraktılar. Takım savunmasını muhteşem uyguluyoruz. İbrahim Kaş'ından Toramanına herkes canının son damlasına kadar mücadele etti. Ve takımın tek sıkımlık hücum gücünü korumasını bildiler. Tıpkı Trabzon, tıpkı Eskişehir,tıpkı Ankaragücü maçlarında olduğu gibi.


Kızıyorum bir yandan da. 2 hafta öncesine kadar saç baş yolduranların bugünkü performanslarını gördüğümde daha da vahlanıyorum o günlere. Şimdi de boyunlarına sarılasım geliyor. Ama yediremiyorum kendime çünkü sizlere çok sövdüm. Aslına bakarsanız şimdi Tecrübeli eldivenin yapması gereken Sivas maçında çağrılmadan tribüne gitmektir. Ufak çocuklar gibi küstüm affetmemleri oynamak daha da çıkmazlara saracaktır ilişkilerimizi. Çünkü şimdi ne kadar övgüyü hakediyorsa o zamanda bir o kadar da yerilmeyi hakediyordu. İki tarafta haklıdır ve ortamı yumuşatmak 'Büyüklere' düşer...

25 Kasım 2009 Çarşamba

Bu Gece Burada!


Futbol'un beşiği İngiltere'nin en köklü kulübü. Dünya üzerindeki değişik coğrafyalarda milyonlarca taraftarı olan, bugüne kadar efsaneleştirdiği oyuncularla herkes tarafından hayran olunulan... Onlarla hazırlık maçı yapmak için bile çok değişik standartlara sahip olmalısınız. Bu gece Rüyalar Tiyatrosundayız. En tatlı rüyalarla uyandığımız günün şafağında. Sergen diye uyandığımız güne Bobo diye vedalaşmanın umudunu paylaşıyoruz ütopyalarımızda. Bayramı bizim için 6 gün önceye alan Kartallarımıza sonsuz başarılar diliyorum. Kazanırsanız Kurban oluruz size. Eğer başaramazsanız da başımızı dik tutacak mücadeleyi göstermeniz yeter.

İÇ SES: OLD TRAFFORD'DA BEŞİKTAŞ'IN KANAT SESLERİ VAAAR!


20 Kasım 2009 Cuma

Eziklik Psikolojisi

Rusya'nın sıcak su hayali misali Evrensel bir kulüp olma hayaliyle yaşayan kanaryalar, her fırsatta ruh hallerini belli ediyorlar. Kibirle yoğrulmuş bünyelerinde bir damla nezaket bulunmayan bu insanlar, aynı zamanda futbolumuzun içine bol bol nifak tohumu ekiyorlar. Gelişim çağları Beşiktaş hezimetlerine denk gelen bu kanarya nesli, Beşiktaş kelimesinin B sine bile katlanamazken aynı zamanda Beşiktaşın artık kendilerine rakip olamayacağı gibi birbirleriyle çelişen davranış örnekleri sergileyebiliyorlar. Oysaki BÜYÜK olmak kupa büyüklüğü değildir sadece Rahmetli islam Çupi'nin zikrettiği gibi. Büyüklük tevazu, nezaket, zariflik gibi kelimelerle eşleşir. Bu nezaket maç öncesi seromonide rakibinin elini sıkmak değildir sadece. Nezaket "Kamil" davranışlar sergilemektir "kazım" değil. Büyüklük Hakkı Yetendir, Lefterdir, Seba'dır. Fenerbahçe büyüklüğü öyle bir büyüklüktür ki: rakibinin amblemine bile tahammül edemez. Örneğin 10 yaşında çocukların zeka seviyesine inerek iki amblemi aynı boyutta yan yana koyamaz. Böbürlenme fener senden büyük fotoşop var
http://fenerbahce.org/fb2008/detay.asp?ContentID=17706

(İki amblemin boyutlarına dikkat. Burası Resmi site!)

11 Kasım 2009 Çarşamba

Yazacak Birşey Yok

Beşiktaş 5 maç üst üste kazanıyormuş. Kalesini gole kapatmış. Zirveye doğru tırmanıyormuş. Sor bana memnunmuyum, tabikide hayır. Evde internetin bana yaptığı kahpeliktende kaynaklanarak uzun süredir takip edemiyorum blogları. Bugün baktım kimse yazacak birşey bulamamış olacakki aynı şeylerin üzerinden geçilip durulmuş. Hakan deniliyor bu maçta geçen hafta da İsmail'di sahnede. Ama bu süre zarfında yazılacak hiçbirşeyin olmadığına kanaat getirdim. 6 defans yapan, üst üste 3 pas yapamayan bir takım hakkında nelerden bahsedilebilir ki. Cumartesi Akatlarda başlamıştı yolculuğum. İşte orada Beşiktaş'a dağir birşeylere rastledım. Giydiği formanın önemini kavramış sporcular oraya giden bir avuç taraftara kendilerini beğendirmek için(birazda onları uzun süre yalnız bıraktığımızdan mütevellit sitemkar...) tüm yeteneklerini sergiliyorlardı. Barış çubuğunu da onlar uzatıyorlardı, sevinçlerini taraftarla paylaşarak. Sıcaktı işte çokta samimi. Bu pazar Efes maçı var. Bu maçta tribünleri tıka basa doldurmalıyız. Bu sene bir umut ışığı doğdu bize. Yönetim çomak sokmadığı müddetçe bu takım bütün Beşiktaşlıları heyecanlandıracaktır.

5 Kasım 2009 Perşembe

Futbolun Kitabı > Mustafa Denizli'nin Kumarı

Hafta içi-hafta sonu. Şifreli-şifresiz yüzlerce maç konuk oluyor oturma odamıza. Ortalama zeka seviyesine sahip her insan bu kadar maç izlese avrupalıların disiplinlerini ve sistem uygulamaları hakkında fikir sahibi olur. Bunun haricinde hangi oyuncu tipinin nerede başarılı olabileceği hakkında daha topa dokunmadan o adamın fiziğine bakıp fikir üretebilirler. Kameralarımızı İnönü'ye çevirdiğimizde bu kesinlik duygusu yerini olasılıklara bırakıyor birden. Çünkü Dolmabahçe semalarında geçmiş deneyimlerinde Ali Güneş'ten forvet, Lazetiç'ten libero yaratmaya çalışan bir teknik adam boy gösteriyor. İnanın artık "Beşiktaş Maçları" ve "Futbol Maçları" diye iki kavram oluştu hayatımda. Ulan benim biraz önce izlediğim şey buna hiç benzemiyordu diyorum, aklım şaşıyor. Çünkü algımda kalıplaşmış bazı oyuncu tipleri var ve Beşiktaş takımı bu kalıpları yıkıp geçiyor..



FUTBOLUN KİTABI (KALECİ): Güven duygusunun eş anlamlısıdır. Zeki ve çevik olmasının yanı sıra tecrübeli olanı makbuldür.
BEŞİKTAŞ= RÜŞTÜ-HAKAN: Zatların yüzünü görmemle bünyeye endişe hakim oluyor. Yaşlı olanı her geçen gün dahada vahim hatalar yaparken, genç olanı henüz durumun vehametini kavrayamamış durumda.
------------------------------------------------------------------------------------
FUTBOLUN KİTABI (BEK): Kısa boylularına gözüm aşina. 90 dakika boyunca ileri geri koşup iyi ortalar kesmeleri gerekir. Arada defans arkasına sarkıp kaleciylede münasebetleri olanı iyisidir. Bileklerine hakim olmalarının yanı sıra uzaktan da şut atmaları gerekir.
BEŞİKTAŞ= İ.KAŞ-İ.ÜZÜLMEZ: İspanya'nın mikro takımlarından Getafe'de iki maç üst üste 11'e giremeyen İbrahim, 5 kuruş kazandırmadan gittiği La Liga'dan 1 Milyon Euro'ya kiralanmıştır. Libero patentli Kaş'ın bekte hangi vasıfla oynatıldığı tarafımca anlaşılamamaktadır. Hızlı koşamamakta, bunun yanı sıra attığı 5pasın 3'ü rakibe isabet etmektedir. Elin yabancısı bile anlamış olacak ki İngiliz ve Alman spikerler Kaş'ın topçudan çok mankene benzediğini dillendirmişler. İbrahim Üzülmez'i anlatmaya gerek var mı bilmem. 9 yıldır önümüzda bi ileri bi geri koşuyor. Mücadelesine saygım sonsuz ancak teknik olarak futbolun kitabına ön söz bile olamayacak kapasitede. Allah'tan İsmail geçen uzaktan şut çekti de İnönü'de sol kanattan bir şut izlemedim diyerek gözüm açık gitmeyecğim öteki dünyaya. Allah razı olsun İsmail.
------------------------------------------------------------------------------------
FUTBOLUN KİTABI (ÖN LİBERO): Soğukkanlı ve teknik. Bileklerini raket gibi kullanan bu oyuncular saniyede oyunun yönünü çevirebilirler.Bknz: Xavi&Iniesta&Gerrard
BEŞİKTAŞ=EKREM Denizli'nin bu tercihinin nedenide kendisiyle mezara girecek ve sır dlarak kalacak. Galatasaray,Manchester,Cska ve Wolfsburg gibi istim üstü takımlara karşı ön liberoda görevlendirilen Ekrem, bu maçların hiçbirisinde vasatı geçemedi. Pas dağıtmasından vazgeçtim ayağına top bile değmedi
------------------------------------------------------------------------------------
FUTBOLUN KİTABI (SOL KANAT): Çizgileri sonuna kadar zorlar. Bekler gibi hızlı olmaları gerekir. Bek ileri çıktığında onların yerini dldurmakla mükelleftir. Bu sebeptendir genç ve kondiyonu iyi olanı makbuldür.
BEŞİKTAŞ= YUSUF&BOBO: İnce bacakları ve kırılgan yapısıyla Yusuf kondisyon ve mücedele anlamında sıfır. Bunun yanında pası da sevmediğinden o soldayken forvet elemanı o taraftan yeterince beslenemiyor. Durarak oynaması ve aldığı her topu sindire sindire kullanması takımın da hızını aşağılara çekiyor. Manchester maçında ingiliz spiker onun için yorgun savaşçı demiş!
Bobo'nun tek özelliği bitirici vuruşlurı ve bunu yapması için kaleye yakın oynaması gerek. Ama Denizli ondan bir Holosko yaratma çabasında. Kütlesinin büyük bölümünü kapsayan kalçaları ve bir brezilyalıdan çok uzak olan bilekleri onu da sol kanat için idealin dışında tutuyor. Ama mustafa Denizli onu sürekli o bölgeye hapsediyor.

Şimdi bu yazı için harcadığım zamanla birçok faydalı iş yapabilirdim. Yazdım ne olcak sanki haftaya yine Bobo sol açık oynamayacak mı? Oynayacak. Ve bu yazınının akıllarda güncellendiği her maçta milyonlarca taraftarın ömründen bu yazıyı yazmak için harcadığım zaman kadar eksi hanesine işlenecek. Allah sabır versin bizlere...

4 Kasım 2009 Çarşamba

İki Resim Arasındaki Fark! (2)



Olayları Futbola İndirgeyememek...

...Türk futbolunun gelişemesinin ana nedenidir. Gelişmeleri futbol mantığının uzağında fikir ve söylemlerle açıklama çabası, futbolumuzun 2000 yılından bu yana patinaj çekip bir arpa boyu yol almamasına sebep. 2000 senesi Beşiktaşın Şampiyonlar ligi serüvenini bir hatırlayalım isterseniz. 3 deplasman maçında yenilen 15 gol! (Milan 4-1, Barcelona 5-0, Leeds 6-0) Başkan Serdar Bilgili. İstifa sebebi tribünlerden gelen küfür.


Arada geçen senelerde yaşanan acı UEFA Kupası tecrübeleri; 5 takımın katıldığı ve ilk 3 takımın tur atladığı grupları bir türlü aşamamıştık! Sonrası mı? Bundan önceki Şampiyonlar ligi maceramızda kırılması güç bir rekora imza atmıştık. Anfield'da o gece mücadele etmeye bile korkanlar, ertesi gün gazetelerin ilk sayfalarında çocuklarına-torunlarına açıklayamaya utanacakları bir şekilde boy göstereceklerdi.


Dün... Devler ligindeki 4. maçı geride bıraktık. Kendi sahamızda yediğimiz 3 golden daha acısı elde kalan 1 puandı. Kim ne derse desin Real-Milan, Barça-İnter gibi grupladın bulunduğu bir ortamda içinde bulunduğumuz grup aşılması o kadar da zor değildi. Ve bu 1 puan nereden bakarsanız bakın hezimettir.


Şimdi geriye dönüp baktığımızda 10 senede konuştuklarımızın hiç değişmediğini görüyoruz. Çamurda pedal çeviriyoruz, düştüğümüzde ise üstümüz kirlendi diye ağlaşıyoruz. Ama her sezon bünyeye Dejavu etkisi yaratan bu sisteme YEEEETEEEER diye karşı çıkamıyoruz. Nacizane haykırışlarımız sadece baştaki rolünü uygulayan aktriste. Tıpkı şimdikinden daha yakışıklı ve karizmatik Jöne yaptığımız gibi. Herkes karanlık kötü adamın gidip selefi beyaz atlı prensin tek başına olayı kotarmasını bekliyor. Biri çıkıpta ulan bu işi biz başından beri yanlış yapıyoruz, bir başkanla bu işler yürümez. Şu işi avrupalılar gibi sistemleştirelim demiyor. Futbola gereken değeri vermiyoruz malesef. Tekniği ve taktiğiyle gelecek adına stratejiler-sistemler üretmek yerine ahbap-çavuş ilişkisiyle yapılan transferlere milyon dolarlar yatırıyoruz.
Olayı izleyenleri ele aldığımızda malesef yine avrupanın çok uzağında olduğumuzu görüyoruz. Oyunun oynanış temaşasından çok, doğasında bulunan rekabetle oluşan kavga ortamından hoşlanıyoruz. Daha top sahaya düşmemiş, ısınma hareketlerini yaparken birbirimize girebiliyoruz mesela. Dünyada ilk! Ya da yurdun tam orta yerinde banka hortumlama tekniğiyle takım hortumluyoruz. İçinde bolca katakulli ve siyaset ekerekten. Siyaset demişken. Halkların kardeşliği diye haykıran bir zümre, takımını yenen 2 gole ligden çekmeyle tehdit edebiliyor mesela. İçine nifak tohumları serperekten. İşte ülke insanını futbola bakış açısı bu işte. Sözcük anlamı spor,rekabet ve görsel güzellikle eş anlamlı futbola. Sizce de tesadüf müdür kaderimiz haline gelen bu sonuçlar ? Artık kahroluyor muyum eskisi gibi bu duruma? Hayır! Ne zaman ki çarşambaya daha çok önem vereceğiz perşembeden. Ne zaman ki sportif ögelerine daha çok önem vereceğiz ve sistemleşeceğiz. İşte o zaman üzüleceğim avrupada kaybedilen bir maça. Tez zamanda üzülmem dileklerimle...

2 Kasım 2009 Pazartesi

Sen Yoksan...

...Bir yanım eksik. Olay mahalinin ortasından, anlatılanların kıyısından. İki hoş sohbete bir sıcak söze hasret. Tarihim-günüm karıştı, saat kavramım hepten şaştı. Bu soğukta içimi bir sen ısıtıyordun. Sende bana yüz çevirdinya alacağın olsun. Şimdi dönmüşsün geri. Beni affet diyorsun. Sabahlara kadar sana refakat edip, dertlerine derman olacağım diyorsun. Yüzümü astığımda dudaklarımdaki buse, duygularımda gözlerimdeki yaş olmaya talipmişsin. Tekrardan hoşgeldin dünyama. Sen yoksan herşey biraz eksikti zaten:
İNTERNET !