20 Şubat 2010 Cumartesi

Bir Galatasaray maçıdır beni Beşiktaşlı yapan...

Gönül isterdi ki şöyle 1980'li 90 yıllara ait Süleyman Seba Başkanlı, Metin-Ali-Feyyaz triolu bir Beşiktaş mazimiz olsun, ancak yaş itibariyle yeni jenerasyon sayılmamız sebebiyle Beko'nun son yıllarına, Sergen'in 30'lu yaşlarına, Seba'nın istifasına yetişebildik malesef. Buna rağmen yine de geç kalmış sayılmam diye düşünüyorum, gördükleri ilk başkan Yıldırım Demirören olacak şimdiki bebeleri düşündükçe... Galatasaray maçlarının ayrı bir yeri vardır bende. Henüz okula bile başlamamışken, derbilerin kanlı bıçaklı geçtiği yıllarda, Breavheart'ı yeni izlediğim bir dönemde Polis kordonuyla Ali Sami Yen deplasmanına gittiğimden midir bilinmez (7 yaşımdaydım galiba 99 senesi aşağıda resmi olan maç)Galatasaray, galibiyetinden daha keyif alınır bir rakip gibi gelir genellikle. Henüz zincirlemeli isim tamlamaları yapamadığım bir yaşta abim kolumdan tutup Mecidiyeköy'e maça sürüklemişti beni(ulan ondaki de ne cesaret). İçimde çakma formam, boynumda 'forzabeşiktaş' atkım ve montumla Beşiktaş'a ayak basmıştım ilk kez. Abilerimin neden tezahürat yaparken yumruklarını havaya kaldırdıklarını anlamlandırmaya çalışırken, kendimi yorucu bir yolculuğun ardından Fulya'da bulmuştum. Derbi öncesi futbolculardan galibiyet sözü alacaktık. Boğazlarımızı yırtarcasına topçulara sesimizi duyurmaya çalışıyorduk(orada bulunan en tiz sesli benimdir heralde). Kimsenin çıkmaya niyeti yoktu ve bizimde takatimiz kalmamıştı. Tam Fulya'dan Mecidiyeköye doğru topuklayacakken birden Siyah bir adam belirdi camdan. El işaretleriyle 'S.kicez cimbomu' diyen o adam pazar günleri şov tvdeki maratonda izlediğim Pascal Nouma'ydı. İlk kez bir futbolcuya bu denli yakın olmuştum ve şanstır ki o adam da Nouma olmuştu. Pascal'dan icabet alındıktan sonra yokuşları aşmaya devam ettik. Geçtiğimiz ara sokaklarda binaların en üst katlarından bol bol Gs bayrakları sallandırıyorlardı Gassaraylılar. Tabi bizimkiler de bol bol taş atıyorlardı güçlerinin yettiğince... Sonra bilet kargaşası, polis kovalamacası derken kendimizi Galatasaray tribününde bulduk abimle beraber. Yeni açık alt kattaydık ve Allah'tan orda sadece polisler duruyordu. Montumun fermuarını boğazıma kadar çekmiş, onunla da yetinmeyip dişimle fermuarı tutuyordum. forzabeşiktaş atkımı da sol cebime koymuştum ancak beyaz püskül dışarı sarkıyordu. Maç bi an önce bitse de bu azaptan kurtulsam diye dua ediyordum, abimse soğuk kanlılığını hiç bozmuyordu. Hatırımda sadece o gün attığı golle kalan Serkan Aykut ve Jardel'in golüne Pascal'ın tekmeleriyle karşılık verebilmiştik. Pascal sözünü tutmuştu 'Fatihin anasını s.kmişti!' ama zaten gergin olan ortamı biraz daha germişti. Beşiktaş tribünündeki koltuklar sahaya, gs tribünündeki meşaleler pet şişeler Beşiktaşlılara yağıyordu artık. Staddan çıkmamız gerektiğini anlamıştık ve 85. dakikada stadı terkettik. Koşa koşa meydandan topkapı otobüsüne binip kaçtık. Kendimiz eve attıktan sonra ilk iş olarak tv yi açtık. Yarım saat önce geçtiğimiz yerlerdeki dükkanların camları buzparça olmuş, döner bıçaklarıyla yapılan kavgada onlarca taraftar yaralanmıştı...


1 yorum:

Adsız dedi ki...

2000-2001 sezonu güzel yazı