18 Ocak 2011 Salı

Spontane Tribün, Abondane Kamuoyu

Galatasaray Spor Kulübü'nün uğruna senelerini çöpe atmaya göze aldığı Seyrantepe Stadı'nın açılışı bu şekilde olmayacaktı kuşkusuz. Planlama kusursuzdu; Kanadalı dansçılar, ışıklar, konserler ve o statta atılacak ilk gol. Her şey çok organizeydi. Hatta stada gelecek taraftar kimliği bile elden geçirilmişti. Ama, ama, ama....
-İşte son bir kaç gündür Türkiye'nin ana gündem maddelerinden birini belirleyen hususun altında bu amalar
saklı.
Ama 1: Tribün her zaman haklıdır!
Sen, orada sadece takımının menfaatleri için konuşlanmış, maddi ve manevi bir çok meşakkatli evrelerle boğuştuktan sonra çıkar amacıyla sıralanmış beyinlerden hiçbir şekilde standartizasyon bekleyemezsin.

Hele ki halkının özel tercihlerine bile karışmaya başlayan bir Başbakansan, oradaki gerçek taraftarların senin önünde ceketini ilikleyip sana alkış tutmalarını hiç bekleyemezsin. Tutmadıklarını da zaten bundan henüz 2 sene önce gördün:


Ama 2: Tribüne hükmetmek imkansızdır! Özellikle de Türk halkı gibi hayat koşulları malum olan ve duygu kontrolü 0'ın altında eksilerde seyreden bir millette. Aynı 180x90 metrelik yeşil sahada gelişen olaylara farklı bilinçlerle yaklaşan milyonlarca insanın olduğu bir olay futbol. Bu nedenle tek tip insan yaratmak ve uzaktan kumandayla tribünleri yönetmek imkansızdır. Kulübe hükmetmeye adım atmış bir toplulukken, şimdilerde yönetimin hükmetmeye çalıştığı Beşiktaş tribünlerinde bile bu imkansızdır. Çünkü insani vicdan bu dayatmaya karşı çıkar. İşte Galatasaray tribünün lideri ultraslan çıt çıkarmazken bütün tribünlerin vicdani sorumluluklarıyla protesto yapmaları. Satılık olan kongrelerdir, tribünlerin sadece belli kısımlarında başkanların adamları bulunur, o kadar.
Ama 3: Tribün spontandır! Yukarıdaki fotoğrafta görüldüğü gibi. Yönetim oraya bir beyaz pankart koyar, eline tutuşturuverir. Sen de daha orada ne yazıyor haberin olmadan açarsın. Eminim 2009 senesinin Gençlerbirliği maçında o tribüne böyle bi pankart açar mısınız diye sorsanız 10 bin kişiden 5 bin küsuru hayır der. Ama tribünde her şey anlık gelişir ve kayıt altına alındıktan sonra iş işten geçmiştir... Heralde televizyonculukla bu açıdan benzeştirilebilir ve daha anlaşılabilir olabilir tribünler. Canlı yayın yapan her televizyoncu diken üzerindedir değil mi? Çünkü yapılacak menfi her hareket artık yaydan çıkan bir oktur. O yüzden canlı yayın yapan kişiler çok donanımlı olmalıdırlar. Buyrun işte. Yaptığı her hareketi sorgulanan 10 bin ortalama insan. Yargılarken biraz da böyle düşünmek gerekmez mi?

Yazacak daha çok şey var ama.......

Hiç yorum yok: