13 Ocak 2011 Perşembe

Defansif Forvet Nobre!

2011 yılının ilk maçında, eşantiyon köftelerin ağızda bıraktığı tat misali özendiriciydi Beşiktaş. Özellikle ilk yarıda. İlk yarı demişken; bu takım sezonun ilk yarısına da büyük beklentilerle girmişti. Ancak ardı ardına gelen olumsuzlukların ardından, ardı ardına alınan olumsuz sonuçlar ve ardında şahsıma yazı yazacak ilhamı bile bırakmayan kötü maçlar izletmişti. Bu maçtaki görüntü gösterdi ki bu takım adama değil yazı, şiir bile yazdırabilecek derecede ihtişam vaat ediyor... 


Bireysel performanslara baktığımızda hayal kırıklığı Quaresma dışında öne çıkan 3 isim sayabiliriz: Guti, Nobre, Hilbert.(Quaresma'nın yeni gelen arkadaşları üzerinde ''bu takımın yıldızı benim'' hissiyatı yaratmak için ekstra yaptığı bencillik hoşuma gitti. Bu çok uzun sürmez. Bu tavır onun Beşiktaş'ı ne derece benimsediğini gösterir) Guti'ye gelecek olursak; Aslında her zamanki çizgisinin çok da dışında bir şey yapmadı. Sadece mevcut yeteneklerini kullandı. Bu da skoru değiştirmeye yetti. Ancak pas virtüözü Guti penaltı noktasındayken aynı güveni hissedemiyorum malesef. Çünkü pasör iç güdüsüyle, şutör iç güdüsü çok farklı şeyler. Guti araya kaçan bir arkadaşı olduğunda gereğini yapan, yani gelişen bir olaya karşı reaksiyon gösteren bir yapıya sahip. Şut atma kararlılığı ise kendi iradenizle yapacağınız vuruşu tüm benliğinizde hissetmenizle oluşan bir yetenek. Guti net penaltılar atamıyor. Bu sebeple Simao sahadayken Guti'nin beyaz noktadan en az 9 metre 15 cm uzaklıkta durmasında fayda olacağını düşünüyorum.

Resim: Cartalete blog.
Schuster'in Nobre kullanımını ise çok doğru buluyorum. Bireysel yetenekleri çok düşük olan hatta daha ileri gidecek olursak kazma tabirini kullandığımız Brezilyalı'yı, tam da bir kazma gibi kullanıyor Schuster. Onun etinden ve sütünden, yani mücadele gücünden faydalanıyor. İnce işlere pek karışmasın diye de kaleden uzak tutuyor. Bugün onu maçın adamlığı kategorisine sokan sebep ise; kendisinden çok fazla beklenmeyen ince işlere de karışması oldu. Üretkendi, istekliydi... Alman hoca Nobre'yi Konyaspor maçında da benzer bir şekilde oynatmıştı. Quaresma'nın en uçta oynadığı, sağda Tabata, solda Holosko'nun bulunduğu size olarak zayıf bir hücum hattında, bu üçlünün bir adım gerisinde bir kazık görevi görmüştü Nobre. Havadan gelen topları bu arkadaşlarına servis eden, bu üçlünün kırılganlığını minimize eden bir yapıda... Bugün de Ernst ve müstakbel ön liberomuz Fernandez'in yokluğunda, kırılgan ve zayıf orta saha-hücum hattında direnci yükseltmek adına yine sahadaydı. Bu ikili döndüğünde Nobre'ye kulübe gözükür. Ancak GOLLERİN YAĞMUR GİBİ GELSİN BEŞİKTAŞ mottosuyla çıkılan, içerideki zayıf Anadolu takımlarıyla oynanacak maçlarda çok ekmek çıkar Nobre'ye.


 Hilbert'in durumuna gelince, Simao'nun yardımseverliği onun bugün daha çok gözükmesine neden oldu. Çünkü sürekli yaptığı koşular boşa harcanmış metrelere dönüşmüyordu Simao sayesinde. Quaresma onu ilk yarıda iyi besleyemedi. Ne zaman Simao sağa geçti, Hilbert coştu, Hilbert azdı, Hilbert ..neyse. Ona da yazık olacak. Boyuna 90 metre dripling yapan Hilbert yerine, kendi etrafında 360 derece dönüş yapan Ekrem gelecek büyük ihtimalle oraya. Olsun, Hilbert temiz insan, trip atmaz, gider yapmaz. Görev verilirse girer aslanlar gibi topunu oynar. Simao demişken; çok iyi paslar attı. Oynamaktan çok oynatmayı düşündü. Uyum sorunu yaşamayacak gibi göründü... Almeida ise insan azmanı görüntüsüyle çok can yakacağının sinyalini verdi. Uzun lafın kısası: bundan sonra hayat Beşiktaşlı'ya güzel. Yaşatacağınız tüm güzellikler için şimdiden teşekkür ediyorum. Hoş geldiniz, iyi ki geldiniz...

Hiç yorum yok: