16 Ekim 2010 Cumartesi

Motivasyon sorunu


Guti, Quaresma ve Aurelio'nun olmadığı, Mustafa Denizli'nin 2009 model Kartal'ı sahadaydı. Takımın başında da Denizli'nin kontratak futbolunun aksine oyunun merkezini ofansa çeken Schuster vardı. Bu nedenle maç öncesi Schuster'in sisteminin en iyi sınanabileceği maç olarak görüyordum Manisa karşılaşmasını. Sınavı veremedi Schuster. Skor tabelasında Denizli 3, Schuster 2 gözüküyor. Hatta bu görüntüde Mustafa Denizli ile ironik bir bağ kurup, Yılmaz Vural'la da ağız birliği yapıp, 'Guti ve Q7 ile babam da oynar' diyenler olacaktır. Ancak kazın ayağı öyle değil. 11'e baktığımızda Denizli paralerinde 7 defansif oyuncu vardı. Hocanın oyuncu değişiklikleri de yerindeydi. Mağlubyetin asıl sebebi takımdaki konsatrasyon eksikliğiydi. Yenilen 3 gol de, defansın oyuncularının dalmaları ve arkaya adam kaçırmaları sonucu geldi.


Ancak Schuster'in iki haftadır oyunu çevirmek için Onur Bayramoğlu'nu sahaya sürmesi ilginç. Özellikle kulübede Nihat dururken... Bu tavır gösteriyor ki; Beşiktaş'ta Nihat devrinin sonuna doğru yaklaşıyoruz... Onur'a da ayrı bir parantez açmak lazım. Kaka diyorlardı bu çocuğa, gerçekten Kaka'ya benzer bir fiziği var. Uzun boylu oyun kurucu. Topla da çok iyi. 3. bölgede aldığı 2 topta da sorumluluk aldı. Bir iyi ara pası, bir de iyi şut çıkardı. Guti'nin yokluğunda daha çok süre alabilirdi.


Aslında saha içine bu kadar takılı kalmak istemiyordum çünkü uzun süredir İnönü'de unutmaya yüz tuttuğumuz taraftar reaksiyonlarına tanık olmak şahsımı gerçekten çok mutlu etti. En son tarihinde İnönü'yü ziyaretimde de taraftar açısından renki bir karşılaşmaydı, geçen sezonun sonlarındaki 2-2'lik Sivas maçı. 90 dakika Aziz Yıldırım'a küfür etmiştik rahatlamıştık. Ancak bu kez çok daha ciddi bir mesele vardı. Formayı ve onu terleteni sahiplenme. Hakan Arıkan'ın kaleciliğinden zerre hoşnut olmam ancak onun saha içindeki ruh hali içimi parçalıyor. Ona verilen destek ve onun da armayı öperek el kol hareketleriyle içindekileri dışa vurması gerçekten çok güzeldi.


Bunu yanı sıra dakika 80'de o nalet olasıca 'Başın öne eğilmesin' bestesi ile birlikte yakalanan duygu yoğunluğu da takıma olumlu sirayet etti. Hakem baskı altına alındı. Kartlar ve düdükler lehimize döndü. 85'te girilen gündoğdu bestesi biraz vitesi düşültse de Ernst'in golüyle coşku tavan yaptı. Belki Kleberson'un golünden önceki o rekor gürültü tekrarlanmıştır 88'deki Kartal Gol Gol Gol'de. Oksijen israfları Holosko ve Nobre de ayaklarımıza gelen fırsatları değerlendirseydi başka boyutlara geçerdik diye düşünüyorum. Sonuç olarak sahadakilerin olmayan güçlerine güç katma girişimimiz nafile kalsa da, hafif esintili havada tribünün kan ter içinde kalması, özlenen taraftarın stadda yer alması günün kazanımı olarak değerlendirilebilir...

Hiç yorum yok: